SÜLEYMAN YILDIZ
ÖZET
Seyyid Mahmudu’l-Kebir (Seyyid Hacı Kures’e Qur), 7. İmam Musayı Kâzım’ın oğlu İbrahim Mükerrem Mücaptan torunu Musayı Sani’nin 14.sıradan 1141’de Adıyaman’da doğmuş, keramet sahibi bir torunudur. Gaziantep/Yavuzeli/Kayabaşındaki türbesindeki kitabede lakabı Seyyid Hacı Kures’e Qur (Gur) olarak kayıtlıdır.
Qur kelimesi Farsçada “gur” mezar anlamına geldiği gibi, Türkçe, Zazaki ve Kurmanç dillerinde de gor, gur kelimeleri mezar, göraniye mezarlık, gor, kom ve komete kelimeleri de mezar anlamına gelir.
Ayrıca Qur kelimesi Azericedir, Türkçede (q) harfi olmadığı için (g) harfiyle gur yazılır ki bu aynı zamanda ulu-yüce anlamındadır. Buna göre gur, Kur’an öğreten anlamına gelmektedir. Seyyid Mahmudu’l-Kebir 768’de yazılan Ehlibeyt şeceresinden geldiği ve Ehl-i Beyt ve Seyyid olduğu için 1187’de 46 yaşındayken, ll. Kılıçarslan zamanında adına şecere yazılmıştır. Bu şecerenin 4. sayfasında Seyyid Kureyş’in künye adı Derviş Beyaz olarak geçmektedir.
Alâeddin Keykubat ise tarihi kayıtlara göre, bu şecereden 3 yıl sonra, 1190-91’de doğmuş, 1220’de Anadolu Selçuklu Sultanı olmuştur. Bir de bunun yaveri Mehmed Ağa vardır ki bu kişi ve makamı Selçuklu’da Alâeddin Keykubat’tan sonra sultanın emirlerini uygulayan en etkili kişi ve makamdır. Mehmed Ağa, Alâeddin Keykubat’ın yaveri olduğuna göre ikisi de çağdaş (yaşıt) olarak kabul edilmelidir. 1220’de Selçuklu Devleti’nin başına geçen Alâeddin Keykubat ile Mehmed Ağa, 30’lu yaşlardadır. Buna göre Alâeddin Keykubat 1220’de sultan olduğunda, 1141’de Adıyaman’da doğan Seyyid Mahmudul Kebir (Seyyid Kureyş) 79 yaşındadır. Şeceresi de 1187’de yazıldığına göre, Alâeddin Keykubat ve Mehmed Ağa daha doğmadan evvel Seyyid Kureyş’in Derviş Beyaz adını kullandığı, bunlarla akran olmadığı görülmektedir.
Seyyid Kureyş, Nazımiye Çelekas bölgesinde bir kaya oyuğunda yaşarken gösterdiği kerametlerle toplumda ünlenmiştir. Bazı kişilerin, Bağınn Kalesi’nde komutanlık yapan Selçuklu Paşası Mehmed Ağa’ya, Seyyid Kureyş’i sihirbazlık suçlaması ile şikâyet etmesi neticesinde Mehmed Ağa’nın Seyyid Kureyş’i tutuklayarak kaleye getirdiği ve Alâeddin Keykubat tarafından bu kalede yakılan fırına atıldığı, Seyyid Kureyş’in 1228’de fırına girdiği sırada Mehmed Ağa’nın elinden tutup fırına çekerek birlikte götürdüğü, Tunceli bölgesinde anlatılmaktadır.
Buna göre, bu tarihte Mehmed Ağa ve Alâeddin Keykubat 37, Seyyid Kureyş 87 yaşındadır. Seyyid Kureyş adına 1187’de yazılan şecere, 1232’de Alaeddin Keykubat tarafından mühürlenerek imzalanmıştır. Seyyid Kureyş adına yazılan 2. şecere ise 1336’da Alâeddini Eretna tarafından yazılarak 1.Murad-ı evvel babası Sultan Orhan zamanında 2.şerh çekilmiştir. Bu şecerenin, Sultan Orhan’dan itibaren 10 Osmanlı padişahınca imzalandığı görülüyor.
Tunceli bölgesi halk anlatımlarına göre, Seyyid Kureyş’in, Mehmed Ağa ile fırından dışarı çıktığında saçı ve sakalı buz tutmuş, Mehmed Ağa’nın üstü başı küllenmiş, bu nedenle Boz Derviş adıyla adlandırılmıştır. Boz Derviş, yöresel dilde Derviş Geur olarak ifade edilse de Mehmed Ağa’nın Derviş Geur olduğuna dair bir belge bulunmamaktadır. Ancak kendilerini Derviş Geur sayan bir kesim ve aynı cenahtan olan Dr. Dilşan Deniz’in yazdığı makale ve doktora tezinde, bu dervişin Gevr ve Gebran olduğu ileri sürülmektedir.
Hazır Ali Beyazyıldırım, Bingöl Üniversiesi 1. Alevi Sempozyumu’ndaki sunumunda benzer ifadelere yer vermiş, şecerenin bu nedenle kendilerine ve Derviş Gevr’e ait olduğunu, şecerenin 19. ve 5. sayfalarına dayandırmıştır. Özellikle Gevr adının Kürtçe Beyaz anlamına geldiği, şecerede geçen Derviş Beyaz’ın da Derviş Gevr olduğu, bu nedenle şecerenin kendilerine ait olduğu vurgulanmaktadır.
Şecerenin 5.sayfasındaki bilgiye göre, Bağdat’ın fethi zamanında (Hicri.730-Miladi.1330) evler yüksekliğinde üst üste konulan odunlar yakılmış, dedeleri olan Derviş Gevr de 7 gün 7 gece bu ateşe girmiş yanmamış ve salimen çıkmıştır, iddiasında bulunulmaktadır.
Bağdat’ın Fethi 1500, 1600 ve 1630 yıllarına denk geliyor. Bu tarihler ile Seyyid Kureyş’in 1228’de fırına atılması arasında yaklaşık 500 yıl bulunmaktadır. Derviş Gevr denen kişi Selçuklu’da yaşayan Mehmed Ağa ise bu kişinin Bağdat’ın fethi zamanında ateşe girmesi zaten mümkün değildir.
Bir de şecerenin 19.sayfasında 671 Ateş Olayı diye geçen bir not yer alıyor. Bu not ve tarihi de Bağdat’ın Fethi sırasında yaşandığı söylenen Ateş Olayı’nın, şahitler huzurunda şecereye işlenmediği görülüyor. Bu da şecereye sonradan kalem karıştırıldığını gösteriyor. 93 yaşındaki Ali Teker Timuroğlu da bu konunun şahidi olarak şecereye kalem karıştırıldığına şahit olduğunu söylüyor.
Çünkü Hicri 671 tarihi, Miladi 1273’e denk geliyor. Bu ateş olayı metninin ilk satırı “Vaktaki Derviş Gevr ateşe gittiği vakit bir çuhadarın himmetle elinden tutarak ateşe götürdü” diye yanlış tercüme edilmiştir. Bu metin, Seyyid Kureyş’in türbe kitabesi görülmeden yanlış tercüme edilmiştir. Seyyid Kureyş’in türbe kitabesi okunmuş olsaydı 671 tarihli metnin şöyle tercüme edilmesi gerekirdi:
“GUR DENEN MEZARDA YATAN DERVİŞAN ATEŞE GİTTİĞİ VAKİT HİMMETLE BİR ÇUHADARI BERABER ATEŞE GÖTÜRDÜ”
Çünkü bu şecerenin son tasdik tarihi olan 1721’den sonra yazılan 671 Ateş Olayı metninde, 500 yıl öncesine atıfta bulunulmaktadır. Bu atfa göre, metinde Derviş Gevr adı geçmiyor, geçmesi de mümkün görünmüyor. Söz konusu adın Derviş Gur olması gerektiği değerlendiriliyor.
Ayrıca bazı Derviş Gevrliler, Derviş Gevr’in Seyyid Kureyş’in babası olduğunu söylemektedirler. Ancak onların bu tezine göre Derviş Gevr 1630 da Bağdat’ın Fethi sırasında ateşe girmiştir. Böyle olduğunu kabul edersek bile bu kişinin 1141 de Adıyaman’da doğmuş olan Seyyid Kureyş’in babası olması mümkün değildir. Çünkü bu tarihler arasında 500 yıllık bir zaman vardır. Şecerenin 5. sayfasında bu ateş olayı Hicri 730’da olduğu belirtilmiş (Miladi 1330) ki, bu Osmanlı Sultanı Orhan dönemidir. Oysa Bağınn fırın olayı ile arasında 102 yıl fark bulunmaktadır. Çünkü bu olayın Alâeddin Keykubat döneminde yaşandığı belirtiliyor.
SONUÇ
Bu şecerenin nasıl tahrif edildiğini, kimlerin eline geçtiğini, Seyyid Kureyş’e ait olduğunu söyleyen, başta Süleyman Metin ve Ali Teker Timuroğlu olmak üzere, bir çok şahitlik eden bilirkişi vardır. Bu şahitler ve yazdığımız tarihli detaylar, şecerede Derviş Gevr adının geçmediğini, bu şecerede Muhammed Ali soyu, silsilelerdeki isimler, şecerenin yazılış tarihleri ve Gebranlık konusu incelendiğinde, Derviş Gevr adının bu şecerede geçmesinin mümkün olmadığı görülüyor.
Çünkü Muhammed Ali soyunda Gevr veya Gebranlık yoktur. Çünkü Osmanlı kaynaklarında Gevr veya Gebran, Hıristiyan Ermeni unsurlar olarak tanımlanmaktadır. 1550 sayılı Osmanlı Mufassal Tahrir Defteri kayıtları da bunu kanıtlamaktadır. Bu delillere ve hakikate göre, Derviş Beyaz Seyyid Kureyş’tir Bu şecere de Seyyid Kureyş’indir.
Gerçek budur!