MEHMET GALİK

Pancilas henüz aydınlanmıştı. Alacakaranlıkta bazı ahırlardan horoz sesi ve dana böğürtüsü yayılıyordu. Hasan,  evinin önünde atını eyerliyor,  karısı Gule onu seyrediyordu.  5 çocuğundan henüz uyanan olmamıştı. Hasan, atına atlarken,  Gule’ye seslendi:

“Çocuklara iyi bak,  en fazla bir hafta kalırım,  daha erken de dönebilirim. “

Gule, kocasını, güle güle git,  gözün arkada kalmasın,  diyerek uğurladı.

Fotoğraf: Arevmedyan Hayastan

Hasan, atını batıya doğru sürdü.  5 dakika sonra Ermeni mahallesinden geçiyordu.  Marko ahırı süpürmüş, sepete gübre doldurmuştu. Atın ayak seslerine kulak verdi.

Hasan  geliyordu.

-Günaydın Hasan,  böyle atla erkenden nereye gidiyorsun?

-Ovacık Bodik köyündeki  ceme  gidiyorum.

Marko işini bırakıp Hasan’ın yanına geldi.   Tereddütlüydü.    Bir şey söylemek istiyordu.  Hasan, atını sürmeye hazırlanırken,  söze girdi:

-Hasan,  pirinize selamımı söyle,  bu yaz o köyden Mustafa (Musto Durs),  bizim kapının önünden geçerken, köpeğime çok sert vurdu, ondan şikâyetçiyim.

-Tamam Marko,  selamını da şikâyetini de söyleyeceğim.

Atını batıya sürdü.  

Pülümür Kocatepeli Kalik Kırıkkaya (1913-2000), Ermeni Marko’nun öyküsünü anlatmıştı: “Bizimle Ermeniler arasındaki fark, onların sünnet olmamalarıydı.”

Yaklaşık 6 saatlik yolculuktan sonra komşu Kavak köyüne ulaştı. Köye erkenden varmıştı. Tanıdık birisinin evine misafir oldu. Ev sahibiyle birlikte saatinden önce ceme gittiler. Pir, getirdikleri lokmalar için  dua okudu.  Köçeği Kamber, getirdikleri lokmaları diğer lokmaların yanına koydu. Pir,  misafirlere, yaşlarını dikkate alarak yer gösterdi. Herkes oturdu. Yaşlılardan başlayarak hatırlarına sordu.  Hasan’a sıra geldi. İyi olduklarını belirttikten sonra Ermeni komşusunun söylediklerini hatırladı:

“Pirim,  bu köyden Mustafa,  yazın Pancilas’tan geçerken Marko’nun köpeğini çok sert bir şekilde taşla vurmuş. Marko, Mustafa’dan davacıdır.”

Pülümür Çakırkaya (Pancilas/Pancıras) köyü.

Mustafa, yerinden âdete fırladı. Pirin karşısına geçti. Sağ ayağının parmaklarını, sol ayağının parmaklarının üstüne koydu. Ellerini, sol el sağ elin altında, göbeğinin üstünde birleştirdi. Hafif eğilerek beklemeye başladı. Bu, cemaate teslimiyet anlamına geliyordu. Cemaat, böyle davranışlara alışkındı.

Pir, yeni gelenlerin hatırını sormaya devam etti, dualar okudu.  Mustafa’ya döndü:

-Mustafa,  oğlum,  bu köpek dövme olayı nedir, bir de sen anlat bakalım.

-Pirim, bir gün Pancilas’tan  geçiyordum. Bir köpek bana havladı.  Çok yorgundum, sinirlendim. Köpeğe taş attım. Canı yanan  köpek kaçtı. O arada sahibi dışarı çıkınca durumu anladı.

Ovacık Kavak köyü yakınlarındaki Kocasori yakınlarındaki ziyaret.

Pir, biraz düşündü.  Zakire, Pir Sultan’dan bir deyiş söylemesini istedi.  Herkes huşu içinde dinledi.   Hz.  Muhammed ve Hz Ali’nin anıldığı dizeler okunduğunda,  bir ağızdan   Allah Allah,  dediler.  

Deyiş faslı sona erdi.

Pir,  cemaate döndü:

“Mustafa bir kurban kessin.  Köpeğe biraz kemik, sahibine de kurban götürsün, razı mısınız?” Bazıları sustu. Birkaç kişi, içinden, Pir cömerttir,  dedi. Bu, cezanın ağır olduğu anlamına geliyordu. Pir, cemaate neye itiraz edildiğini sordu. Cemaatten birisi ayağa kalkarak konuştu:

“Pirim Mustafa’nın bir koyununu geçenlerde kurt kaptı. Zaten hayvanları az,  ailesi kalabalık.”

Pir,  biraz düşündü ve kararını açıkladı:

“Kurdun kaptığı da kurban sayılır. O zaman  lokma pişirsin,  Ermeni ile köpeğine pay götürsün. Onların rızasını alıp gelsin.”

Cemaatten itiraz eden olmadı. Pir, himmet eyleyin,  dedi. Cemaat hep bir ağızdan himmet Allah’tan olsun,  dedi. Pir, dua okudu.

Mustafa, önce Pirin,  sonra yanındaki büyüklerin ellerini öptü. cümlenin niyazı olsun,  diye  secdeye eğildi.

Birkaç gün sonra lokmasını çantaya koydu ve Ermeni Marko’dan af dilemek için  Pancilas yoluna düştü. 

Ovacık Kocasori ziyareti.

Kaynak: Kalik Kırıkkaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir