Gözlerinizi dünyaya açtığınız ev yıkıldığında sarsıntı geçirirsiniz. Bir insanın evini, köyünü, yaylasını yitirmesi, yoksulluğun koyusudur. Doğup büyüdüğünüz evi-köyü terk etmeniz ya da evinizin zamana yenik düşmesi, felaketlerin en büyüğüdür.

Gözlerinizi dünyaya açtığınız ev yıkıldığında sarsıntı geçirirsiniz. Bir insanın evini, köyünü, yaylasını yitirmesi, yoksulluğun koyusudur.  Doğup büyüdüğünüz evi-köyü terk etmeniz  ya da  evinizin  zamana yenik düşmesi, felaketlerin  en büyüğüdür. Koca bir dağ, bebekliğinizin, çocukluğunuzun,  gençliğinizin üzerine yıkılmıştır.  Ne kadar çabalasanız da bu travmadan kurtulamazsınız.  Dev yıkıntıların altında kalanlar, bütün bir ömür  peşinizi bırakmayacak ve soluk aldığınız her yerde yüreğinizi sıkıştıracaktır.   Annenizin ve babanızın gençliği,  ilkokul diplomaları, ilkokul defteriniz, karneniz,  perşembe akşamları çalınan üç telli saz,  kardeşlerinizin gülücüğü, bebekliğiniz ve çocukluğunuz, iki örgülü saçıyla ortaokula giden ablanız, ağabeyinizin askerlik anıları, anneannenizin masalları, dedenizin ustalığı, sofranızdaki sıcak ekmek, heybetli amcanızın duvarda asılı  fotoğrafı, kısacası, bir insanı var eden ve yaşama bağlayan hemen her şey toprağa karışmıştır.  Annenize sarıldığınız, babanızın Kırmızıköprü dönüşü cebinden çıkarıp verdiği şekerle mutlu olduğunuz,  okula ilk uğurlandığınız, okul dönüşü minik kardeşinizi öptüğünüz, kurşun kalemle ilk çizik attığınız, ödevlerinizi yaptığınız, kendinizi güven içinde hissettiğiniz, ablanızın gelinlikle ayrıldığı, ağabeyinizin geline elma attığı, büyüklerinizi mezarlığa yolcu ettiğiniz o sıcak evin yıkıntılarında ne kadar gözyaşı dökseniz de azdır. Gözyaşlarınız yıkıntıların altındaki çocukluğunuzu geri getiremeyecek, ama  biraz olsun rahatlayacağınızdan emin olabilirsiniz.

Yıkıntılar arasında, bir dönemin acı izlerini saklayan  eşyalara bakıyorum. Mavi leğen hâlâ zamana direniyor.  Kim bilir hangi bebek bu leğende yıkanmıştır?  İlkokul öğrencilerinin beyaz yakalıkları ya da siyah önlüklerinin yıkandığı leğen olabilir mi? O tarihlerde bütün çamaşırlar elde yıkanırdı. Hangi annenin elleri o leğene dokunmuştur? Leğeni kullanan anne yaşıyor mu? O leğende   “Gül Sabunu”yla yıkanan bebek şimdi  kaç yaşında? Leğen evde niçin unutuldu? Mavi leğeni, üzerindeki ağır toprağa direnen ahşap bir kapıyla baş başa bırakıyorum. Az ilerde paslanmış bir saç tokası.  Hangi kız çocuğunun saçlarına takılmıştır, bilen yok. Sabah erken uyanıp Kırmızıköprü Ortaokuluna giden lacivert formalı  öğrencinindir belki. Yıkıntılardaki sandalye, kap kacak, çaydanlık, paslanmış çatal kaşık,  koltuk, kırılmış masa vb. nesnelere dokunuyorum. Bu köyde ağlayan, gülen, eğlenen, üzülen, sabah Çatalyaka İlkokuluna ya da Kırmızıköprü Ortaokuluna giden, çalışan, üreten, okuyan, onurlu insanların hatıralarını saygıyla, sevgiyle, özlemle, rahmetle anıyorum.

Pülümür Çatalyaka köyü (Elim tutmaz güllerini dermeye/Dilim tutmaz hasta hâlin sormaya)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir