Mağaralar… İrili ufaklı mağaralar… Mezra köyüne yaklaşık bir buçuk km mesafedeydi. Köy yolunun üzerindeydi. Her sabah önünden geçilirdi. Sıcak yaz günlerinde serinlemek için soluklanılırdı. Yağmurdan korunmak için güvenli sığınaklardı. Hafif bedenleriyle Pülümür Vadisi’nde süzülen güvercinlerin mekânıydı. Kırmızıköprü’ye gelen herkes önünden geçerdi. Akşam köy yoluna düşenler de oradan geçmek zorundaydı. Anneler, babalar, anneanneler, babaanneler, büyükbabalar, bebekli anneler, sırtında yük taşıyan köylülerin tamamı Mezra köyü mağaralarının serinliğini hissetmiş, yağmurdan korunmak için sığınmıştır.
Mağaralarla Pülümür Çayı’nın kadim dostluğu, zengin kekik örtüsüne dayanır. Eteklerini toplayarak dikkatle mağaralardan aşağıya inen köylü kadınlar kekik toplardı. Kış sofralarını zenginleştiren kekiğin kaynağına inmek, keyif vericiydi.
Pülümür Çayı’nın kıyısından mağaralara doğru yayılan kekik kokusu, delicesine bir aşk ve özgürlük tutkusudur.
Pülümür Kırmızıköprü Ortaokulunda 1970 yılında eğitime başlayan öğrenciler her sabah mağaraların hayranlık uyandıran güzelliğine tanık olmuştur. Onlar Tunceli Lisesinde okurken mağaralarda şarkı söyleme sırası kardeşlerine gelmiştir. Mağaralar nankör değildir, kimseyi karşılıksız bırakmaz. Islığın, şarkının, sevincin mutlaka karşılık bulduğu mekânlardır, mağaralar. O mağaralarda acaba kaç anne bebeğini emzirmiştir? Yaz sıcağında anne ve bebeklere kanat geren mağarada yankılanan bebek çığlıkları, binlerce yıldır Pülümür Vadisi’ne hayat vermektedir. Vadi, bütün güzelliğini, umudu besleyen bu bebek çığlıklarına borçludur. Emerken annesinin gözlerinin içine bakan bebeğin mutluluğu, o serin mağaradan Türkiye’ye yayılmıştır.
Çukurovalı pamuk işçileri mağaranın serinliğiyle nefes almıştır.
Karadeniz, bebeğin mutluluğunu kıyılara taşımıştır.
Beşikdüzü yaylasında ineğini sağan köylü kadın bebeğe öpücük göndermiştir.
Marmara, Ege ve Akdeniz’den yükselen dalgalar, umudu ve iyimserliği Türkiye’nin hücrelerine işlemiştir. Ta ki hoyrat bir el o mağaralara dokununcaya kadar. Bilinçsizce yapılan köy yoluyla mağaralara zarar verilmiştir. Mühendisliğin yok sayıldığı ‘proje’yle mağaralar tahrip edilmiştir. Toprak kaydıkça, yol genişletmek için mağaralara darbe indirilmiştir. Yola iki yüz metre duvar örmek yerine makinelerle yüklendiler mağaralara… Beton ve işçilik için ödenek ayırmak yerine iş makinelerinin yıkıcı gücünü kullandılar. Duvar için harcanabilecek masrafın kim bilir kaç katı kadar masraf yapmışlardır. Tonlarca kaya ve toprak Pülümür Vadisi’nin bir yakasından Pülümür Çayı’na sürüklendi. Kekik kaya parçalarının altında yok oldu. Bir zamanlar yüzdüğümüz küçük göle kadar yuvarlanan kayaların çıkardığı gürültü balıkları ürküttü. Sevgili arkadaşım Musa Sever‘in ‘boy’ ölçerken parmak uçlarının zor seçilebildiği ‘göl’ artık kaya parçalarına teslim olmuş durumda. Güvercinler, geride yumurtalarını bırakarak bölgeyi terk ettiler. Bütün mağaralar birer birer yıkıldı, darmadağın edildi. Bozuk yolu onarmak içindi tüm bu yapılanlar. O yol şimdi eskisinden daha tehlikeli durumda. Hesapsız kitapsız yapılan çalışmayla, büyük bir kaya-toprak kütlesinin koparak yolu dümdüz etmesinin önü açılmış oldu. O yıkımın ne zaman olacağı kestirilemez, ama yaratılan ucubenin önünden geçenler sürekli bir korku içinde olacak. O kütle bir gün mutlaka kopacak ve belki bazı canlara mal olacak. Masa başında ‘karar’ alanlar o zaman ne yapacak? Suçu dozer operatörüne mi yükleyecekler? Toprağın altında can verenleri de sorumlu tutabilirler. Bunun için şimdiden hazırlık yapabilirler. Bu konuda bürokrasimiz oldukça zekidir. Yine de onlara küçük bir önerinin yararı dokunabilir. Sözgelimi o yolun tehlikeli olduğuna ilişkin bir evrakı bütün köylülere imzalatıp kendilerini garantiye alabilirler:
“Mezra köyü yolunun, Taht Mezarlığı ile dere arasında kalan kısmını geçmek tehlikelidir. Tehlikeden dolayı, yol, yaya ve araç trafiğine süresiz olarak kapatılmıştır. Bu yolu kullananlar, olası bir kaya-toprak kaymasından kaynaklanan bütün tehlikeleri, ölüm dâhil, peşinen kabullenmiş sayılırlar. Müdüriyetimizin, can ve mal güvenliğine zarar verebilecek toprak-kaya kayma/kopmasında mesuliyet kabul etmeyeceği hususu, kamuoyuna alenen ilan olunur.”
Pülümür köylerinde ikamet etmeyenler için de bir uyarı levhası asarak adaletin pençesinden kurtulabilirler:
“Dikkat! Geçmek Yasaktır!”
Müdüriyet, mesuliyet kabul etmez! Sonu ölümle biten toprak/kaya kopmasında toprağın altından çıkarılacak o levha, yöneticilerimizi her tür ‘mesuliyet’ten kurtaracaktır. Buna büyüklerimizin yakasına iliştirilen nazar boncuğu da diyebiliriz.
‘Müdüriyet’, yolculara güvenli yol seçeneği sunmasa da kendini sağlama alarak olağanüstü bir hukuk tedbiri almış olmaktadır.
‘Müdüriyet’, çağın yönetici tanımıdır. Ülkesinin ağacını, kurdunu kuşunu, börtü böceğini, coğrafi güzelliklerini, insanlarını sevmeyen ‘müdüriyet’ler kendilerini fazlasıyla severler. Ülke kaynaklarını savurma konusundaki bonkörlükleri takdire şayandır. Ceplerinden çıkacak bir kuruş için ölümü göze almalarını Anayasal güvence altındaki özel mülkiyetin dokunulmazlığına yormak gerekir. Bu ülkeye yıkım ve zarardan başka bir şey vermeseler de hep almışlardır. Almayı, doğuştan kazanılan bir hak bilmişlerdir. Varlıkları ve eylemleriyle ülkeye zarar verdiklerini göremeyecek kadar vatana yabancılaşmışlardır.
Mağaraların yerle bir edilmesiyle sadece kekik, güvercin değil, binyılın hatıraları, kahkahaları, dost sohbetleri, annelerin ve bebeklerin umudu besleyen sesi yok edilmiştir. Milyonlarca yıl önce oluşmuş mağaralara indirilen darbelerle, sıcak yaz mevsimi ve fırtınalı günlerde sığınılan o cömert ev yıkılmıştır. O mağaralarda soluklanırken çalınan ıslıklar, yapılan sohbetler, bebek emziren annelerin öyküleri tarihe karışmıştır.
Mezra köyü yolu üzerindeki o mağaralardan bir zamanlar Türkiye’ye yayılan ezgiler, güzel yurdumuzun her köşesinde geleceğe ilişkin umutları beslemeye devam edecektir. Hiçbir kuvvet, o mağaralardan havalanan güvercinlerin Pülümür Vadisi’nde kanat çırpmasını engelleyemeyecektir…
Beşikdüzü’nden bir ninenin öpücüğüne minik elleriyle karşılık veren bebeğin gülücükleri artık Türkiye’nin umududur.