HASAN CANERİK
Tunceli, çarpık yapılaşma ve betonlaşma tehlikesiyle karşı karşıya… Köy yerleşim planı olmayan kentin, kimliksiz yapılarla, geçmişle olan bağları koparılıyor. Kimliksiz ve köksüz yapılaşmaya karşı harekete geçme zamanı…
Kısa vadeli çıkarlarla hareket ederek uzun vadeli çıkarları göz ardı etmenin ne yazık ki birçok örneği ile karşılaşıyoruz. Günübirlik çıkarlar uğruna yok ettiğimiz değerlerin uzun bir liste oluşturacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ormanlarımız, nehirlerimiz, yer altı sularımız, göllerimiz, denizlerimiz, hayvan ve bitki türlerimiz… Ne yazık ki hepsi bu süreçten payına düşeni alıyor.
Kızılderililerin, son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenilemeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır, sözüyle ifade edilen gerçeği beyaz adamın en azından bugün kavrayacak bilgeliğe ulaşmasını dileyelim.
Ormanlarımızı, nehirlerimizi, göllerimizi yok eden tutum, kentlerimizi de yaşanılmaz hâle getiriyor. Temel gereksinimlerin bile göz ardı edilerek betonlaşmaya ve ranta kurban edildiği kentler artık can çekişiyor. O kentlerde yaşayanların ruhu da can çekişiyor.
ÖZGÜN MİMARİMİZ TEHDİT ALTINDA
Kanser gibi her tarafa yayılan bu özensiz yapılaşma, köylerimizin ve kasabalarımızın özgün yapılarını da bozuyor. Her tarafta birbirine benzeyen, insan ihtiyaçları ve çevre özellikleri dikkate alınmadan yapılmış ucube yapılar göze çarpıyor.
Ülkemizin her bölgesinde özgün yapı örneklerine rastlanıyor. Adım adım yok edilen özgün yapılar, yerini tekdüze beton yapılara bırakıyor. Kültürel mirasın ranta kurban edilmesiyle, kentlerimizin ve köylerimizin tarihsel bağları koparılıyor. Kentler ve köyler, âdeta kimliksizleştiriliyor. Sadece yerleşim birimleri mi, o köy ve kentlerde yaşayan insanlar da köksüzleştiriliyor, geçmişle bağlarını sağlayan en önemli tarihsel mirastan yoksun bırakılıyor.
Eski yapıların yerini çağdaş yapılara bırakması, kaçınılmaz. Çağdaş yapılaşmada, ülkemizin farklı coğrafi ve kültürel özelliklerinin dikkate alınması gerektiği açık. Türkiye, doğayla uyumlu ve geleneksel mimari birikiminden yararlanan akıllı bir yapılaşmaya muhtaç. Geleneksel mimarinin izlerini taşıyan çağdaş projelerin yaşama geçirilmesi bir zorunluluk. Çevreyle uyumlu, yaşam kalitesini yükselten ve yerleşim birimine değer katacak yapılar inşa etmeye özen göstermeliyiz.
Bölge koşullarını, konforu ve huzuru dikkate alan yapılaşmayla kaynak savurganlığının da önüne geçilmiş olur.
TUNCELİ KÖYLERİNDE YAPILAŞMA
Tunceli köyleri, ‘90’lı yıllarda boşaldığı-boşaltıldığı için yapılaşma anlamında çok ciddi tahribata uğramadı. Bölge insanının zorunlu olarak kentlere göç etmesi ve çeşitli sıkıntılar yaşaması elbette üzücü. Ancak köylerimizin, ülkeyi saran bu betonlaşma çılgınlığından korunmasının sevindirici olduğunu kabul etmeliyiz.
Eğitimli ve yeniliklere açık insan yapısı, köylerde yapılaşma konusunda doğru tutum alma olasılığını arttırıyor. Bunlar gerçekten sevindirici. Ama üzücü olan, bugüne kadar yapılanlar. Tunceli köylerinin, ülkemizi saran özensiz yapılaşmayla paralel, betonlaşma sürecine girdiği gözleniyor. Beton kamyonları harıl harıl beton taşıyor, yeni yeni yapılar yapılıyor. Köylerimiz de adım adım betonun ve ülkemizi saran özensiz ve özelliksiz yapıların istilasına uğruyor.
Bunun yaratacağı tehlikenin farkında mıyız?
TUNCELİ’DE BETONLAŞMA TEHLİKESİ
Köylerde yapılaşma konusunda doğru bir tutum alınmadığı zaman, kent ve kasabalarda sıklıkla yaşanan, köylerimizi çarpık yapılaşmaya kurban vermek zorunda kalırız. Tunceli köylerini çarpık yapılaşmaya kurban etmemek için harekete geçmek zorundayız.
Kararsız kalınması ya da zamanında doğru tutum alınmaması durumunda, sorununun çözümü daha da zorlaşır. Ülkemizde bunun sayılamayacak kadar çok örneği var. Kısa vadeli çıkarlar, uzun vadeli çıkarların kollanmasını engelliyor. Cennet gibi koylarımız, yaylalarımız, tarihi mekânlarımız ne yazık ki hep bu anlayışın kurbanı oluyor.
BETONLAŞMAYA KARŞI NE YAPILMALI
Öncelikle bilinçsiz yapılaşmayla kaybedeceklerimizi görmeliyiz. Bize özgü yapı örneklerinin hem yaşamımıza katacağı güzelliği hem de kentimiz için yaratacağı zenginliğin farkına varmalıyız. Gelecekle ilgili öngörüde bulunarak hangisinin bizim, kentimiz ve ülkemiz için önemli olduğunun ayırdına varmalıyız. Bunun farkına varırsak gerisi çok daha rahat çözülebilir.
Yaşadığımız coğrafyanın imkân ve zorluklarını, beklentileri ve ekonomik koşulları, çağın gereksinimlerini de dikkate alarak, çevreyle uyumlu ve geleneksel yapılarımızın izlerini taşıyan Tunceli’ye özgü yapı örnekleri yaratmalıyız.
Bu amaçla, kenti tanıyan uzmanların da içinde yer alacağı, kurullar oluşturulmalı. Söz konusu kurullar, örnek projeler hazırlamalı. Çalışmalarda, meslek örgütleri ve üniversitelerin desteğinden yararlanılmalı. Düşük, orta ve yüksek maliyetli yapı projeleri hazırlanmalı.
Kent mimarisinin geliştirilmesi konusunda, bölgede faaliyet yürüten müteahhitlerde farkındalık yaratılmalı.
Yapılaşmada daha iyi seçenekler üretebilecek mali olanaklara sahip hemşehrilerimiz, bölgeye değer katacak, kimlikli yapıların inşası için özendirilmeli. Özgün örneklerin, olumlu etki yaratacağı gerçeği göz önünde bulundurulmalı.
İş insanlarımız, özgün ve bölgeye değer katacak projeleri yaşama geçirmeli.
Türkiye’yi saran özensiz yapılaşmanın kentimizi teslim almasına izin vermemek elimizde. Bu konuda doğru tutum almak ve gereken duyarlılığı göstermek coğrafyamıza, çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara karşı göz ardı edemeyeceğimiz borcumuzdur.
Fotoğraf arşivini Pülümür Haber’le paylaşan fotoğraf sanatçısı Murat Arslan’a teşekkür ederiz…