PÜLÜMÜR KOCATEPE DEĞİRMENLERİ VE DEĞİRMEN KÜLTÜRÜ

MEHMET GALİK

Değirmenci Dayı şarkısı (Kırım)

Birçok kutsal değerimiz vardır. Bunlardan biri de ekmektir. Ekmek o kadar önemlidir ki kurbandan sonra Allah’a sunulan en önemli adaktır. Fakirlere verilen kıymetli bir sadakadır. Tahıl tarlasını sürmemize katkıda bulunan öküze ekmeğin hatırına kutsallık vermişiz. Bu nedenle ahırın en temiz ve en rahat yerine bağlanan, her sabah tımar edilen öküze bol yiyecek verilirdi. Öküz, tarla süremeyecek kadar yaşlandığında zorunlu olarak kasaba satılınca, aile reisi yüzünü öperek öküzden helallik dileyip onu yolculardı.

TARLADAN HARMAN YERİNE

Buğday tarlası

Ekmeğin kutsallığı tarlada başlıyordu. Yeşillenmiş tahıl tarlalarını çiğnemek günah sayılırdı.  Harmana getirilen ekin, dövende yeteri kadar ufaltıldıktan sonra ağaçtan yapılmış kürekle savrulurdu. Genellikle rüzgârın düzenli estiği gecelerde yapılan savurma işi buğday iyice temizleninceye kadar devam eder ve çoğunlukla sabaha kadar sürerdi. Temizlenen buğday harman yerinde koni biçiminde yığılırdı. Bu yığına “Tığ” denir. Savurmada kullanılan tahta kürekle dipten başlanarak  tığın tepesine kadar  kıvrımlı  bir çizgi çizilir,  tepeye,   küreğin sapıyla nokta koyar gibi hafifçe basılırdı. Bu işleme “tığı mühürlemek” denirdi. Daha sonra çuvallanarak kilere taşınırdı. Tığdan, fakirlere verilen sadaka kutsal sayılırdı. Bu sadakaya “Xırmaçık” denirdi. Bir yerde harman savrulduğunda herkes “Xırmaçık” istemeye gidebilir, tığ sahibi de gönlünden geçtiği kadarını verirdi.

Buğday

DEĞİRMEN SIRASINDA  ÖNCELİK

O yılın harman işleri bittikten sonra tahıl öğütülürdü. Bunun için her aile evine yakın değirmende sıraya girer, sırası gelenin tahılı bitinceye kadar araya başka biri giremezdi.  Unu biten ailelerin ise ancak birkaç tenekelik tahıl öğütmesine izin verilirdi.

Değirmenin başında değirmenciyle birlikte buğday sahibi de bekler, unlaya gelen unu çuvallara doldururdu. Taşın üstündeki sepete ürün koyma, tahılın değirmene akış hızını ayarlama işini buğday sahibiyle değirmenci sırayla yaparlardı.

Kocatepeli Ahmet Karadağ, keçi kılından dokunmuş un çuvalıyla (Xaşiye)

DEĞİRMENE YİYECEK GÖTÜRME’YASAĞI’

Öğütme işi gece gündüz devam eder. Çalışanlar, bereketi yok edeceğine inandıklarından değirmene yiyecek götürmezlerdi. Yemeklerini evlerinde yer, değirmendeki işlerinin başına dönerlerdi. Değirmende gece çalışanlar acıktıklarında yeni çıkan undan hamur yoğurur, şöminedeki sıcak külün altında ekmek pişirirlerdi. Hamura tuz katmazlardı, çünkü değirmene yiyecek götürmek gibi tuz götürmenin de bereketi kaçırdığına inanılırdı.

Eve taşınan un, keçi kılından dokunmuş büyük çuvallara doldurulurdu.  “Xaşiye” denilen bu çuvallar doldurulduklarında o kadar ağır olurlardı ki, bunları iki ya da üç kişi ancak kaldırabilirdi.

Değirmenler bir nevi kutsal mekân kabul edilirdi. Hızır’ın sık sık uğradığına inanılırdı. Burada kimse kimseye hile yapmaz, değirmenci, hakkını öğüttüğü üründen herkesçe kabul edilen bir ölçekle alırdı.

BUYER DERESİ’NİN ÇEVİRDİĞİ ÇARKLAR

Köyümüzün alt tarafında Buyer Deresi ile köy içinden gelen derenin birleştiği bölge “Değirmenler Bölgesi” (Pé Areo) olarak adlandırılmıştır. Köyün en iyi ve en çok çalışan değirmenleri buradaydı. Bu değirmenlerden Aré Seyitxan Ağay’ın (Seyithan Galik) değirmeni her iki dereden de su alabiliyordu.

Değirmenler bölgesinin farklı bir mülkiyet hukuku vardı. Bu bölgede değirmen yapma, kavak, söğüt dikme hakkı Kalik ve Esen ailelerine aitti. Ancak isteyen herkes hayvanlarını otlatabiliyordu.

HEYELANIN YUTTUĞU DEĞİRMEN

1938 öncesinde, değirmenler bölgesinde köy içi deresinin  suyuyla  çalışan,  Galik ve Esen ailelerinin  iki değirmeni vardı. Bunlardan başka, değirmenler bölgesinin yakınında, Buyer Deresi’nden su alan Fırat ailesinin değirmeni vardı. Fırat ailesinin  değirmeni köyün içinde, evlerinin yanındaydı. 38 dönüşünde bu değirmeni yeniden faaliyete geçirdiler. Ancak 1950’lili yılların sonuna doğru karşı yamaçtan kopup gelen heyelan değirmeni tamamen yuttu.

DEĞİRMEN TAŞINI KURTARMA ‘OPERASYONU’

Seyithan’ın ve Kemal Keskin’in değirmenleri 38 olayından sonra bir daha faaliyete geçirilmedi. Seyithan’ın değirmeninin kalıntıları selin etkisiyle belirsiz hâle gelmiştir.  1950’li yılların başında değirmenin alt taşı hâlâ yerinde duruyormuş. Kovuklu köyünden birileri taşı bir gece  köylerine götürmek istemiş, Amcam Cemal Kalik’in evinin önündeki tarlaya kadar taşımışlar. Cemal amcamla oğlu Paşa, onları fark edince  engellemişler. Söz konusu taş,  hâlen amcamların evinin önündeki tarlada  bırakıldığı yerde  duruyor.

Kocatepeli ünlü taş ustası ve değirmenci Yusuf Esen (1928-2010)

KOCATEPE’NİN ÜNLÜ DEĞİRMENİ

38 sürgünü sona erdikten sonra  köyümüzde yapılan değirmenlerin en ünlüsü Yusuf Esen’in (1928-2010) değirmenler bölgesinde yaptığı değirmendir. Değirmenin, 1950 yılının başlarında faaliyete geçtiğini tahmin ediyorum. Yapılışına köylülerin destek verdiğini düşünüyorum. Çocukluğumuzda değirmenin yapıldığı yerde oyun oynardık. Değirmen inşaatının çevresinde çok sayıda insan olduğunu ve meydanda bir kazan yemeğin pişmekte olduğunu hatırlıyorum. Bu sahne çocukluk anısı olarak hafızamda kalmıştır.

Yusuf Esen’in, Küçük Koruluk’ta aylarca işlediği değirmen taşı

KOCATEPELİ ÜNLÜ TAŞ USTASI

Yusuf Esen, aynı zamanda köyümüzün en ünlü taş ustasıydı. Değirmenin taşlarını kendisi yapmıştır. İlk değirmen taşını Ardıçönü mevkiinde yumuşak (pur) taştan yapmıştı. Sözü edilen taşın işlenmesi kolay olduğundan, değirmen taşı kısa zamanda tamamlanmıştı. Ancak bu taş öğütmede başarısız olunca Yusuf Esen, çekiç ve murcunu alarak “çelik taş” dediği granit taşları  aramaya gitti. Sonunda Küçük Koruluk (Gema Qıce) denilen bölgede uygun bir kaya buldu. Bu koca taşı aylarca işledi, ortaya ağır, harika bir değirmen taşı çıktı. Sıra işin zor olan kısmına gelmişti. Taş, değirmenler mevkiine kilometrelerce uzaktaydı, yol engebeli bir araziden geçiyordu. Üstelik yarıya yakını yokuştu. Yokuş bittikten sonra da değirmenler bölgesine kadar hep inişti. Yokuşun da inişin de kendine göre zorlukları vardı. Yokuşta taşı hem ileri doğru yuvarlamak hem de taşın ters tarafa kaçmasını engellemek gerekiyordu. İnişte de taşın zapt edilemeyecek kadar hızlı yuvarlanmasını önleyecek tedbirler alınmalıydı.

Kocatepe değirmenlerini besleyen dereler

DEĞİRMEN TAŞININ TEHLİKELİ YOLCULUĞU

Yusuf Esen, kendince bir plan yapmıştı. Köyün gençlerini yanına alarak taşı getirmeye gitti. Taşı kalın iplerle ve sağlam ağaçlarla bağladı. Başlangıcı yokuş olan yolun ilk bölümünü yürümeye başladılar. Daha bir kilometre kadar yol almışlardı ki “Qaldırme” denilen bölgede sağlam sanılan iplerden biri koptu. Taş geriye doğru kayabilirdi. Bazıları korku içinde canını kurtarmak için taşı bırakıp kaçıştılar. Ama içlerinden birkaçı canları pahasına taşın önüne âdeta takoz olup geriye doğru yuvarlanmasına engel oldular. Bunu gören diğer arkadaşları yeniden yardıma koşup taşı kurtardılar.  Değirmen taşının taşınması öyküsü  yıllarca anlatıldı. Bu taş, değirmenin enkazında hâlâ sapasağlam duruyor.

Yusuf Esen’in değirmen kalıntıları

DEĞİRMENCİ YUSUF ESEN

Biraz da Değirmenci Yusuf Esen’den söz etmek gerekir. Yusuf Esen’in babasının adı Gulabi’dir. Asıl adı Pasae (Paşa) Gulabi’dir. Bey, paşa vb. unvanların yasaklanması üzerine  nüfus kayıtlarına Yusuf olarak işlenmiştir.  

38 sürgününden önce 10 yaşlarında olan Yusuf, sürgünden sonra iyi bir taş ustası olarak memleketine dönmüştü. Dedelerinden beri değirmen işlettiklerini biliyordu. İyi bir taş ustası için değirmen yapmak çok zor değildi. Köylülerin de desteğiyle kısa zamanda değirmenini faaliyete geçirdi.

Yusuf Esen dürüstlüğü ile tanınırdı. Asık yüzlü değildi ama az gülen biriydi. Şakayı pek sevmezdi. Bu karakteri değirmencilik için gerekli olabilirdi. Çünkü köylü kendisi için en kıymetli ürün olan buğdayını teslim ediyordu. Ciddiyetine ve hile yapmayacağına inanmaları gerekiyordu.

Bir diğer huyu, uyur gezer olmasıydı. Duvar örerken iskeleden düştüğü, iskeleye takılan ceketi sayesinde asılı kalarak kurtulduğu söylenir. Defalarca uykulu hâlde değirmene gittiği, değirmenin kapısında uyandığı anlatılır.

Buğday ve un, katır ya da at sırtında, keçi kılından dokunmuş çuvalllarda taşınırdı

DEĞİRMENCİ YUSUF ALMANYA’DA

Almanya’nın işçi alımlarını hızlandırdığı yıllarda Yusuf Esen de Almanya’ya gitti. Onun gidişinden sonra değirmeni amcasının oğlu Hüseyin Esen (Dede) işletti. Ancak kısa zaman sonra Hüseyin Esen,  İzmir’e taşınınca değirmen sahipsiz kaldı ve yıkıldı. Yusuf Esen, 1973 yılında ailesiyle İstanbul’a taşındı. Onun gidişinden sonra değirmenler bölgesinde bir daha değirmen yapılmadı.

Köyde değirmenciliği başka yerde başka aileler bir müddet yürüttüler. Ancak köyde tarımın bitmesiyle değirmencilik de bitti.

‘DEĞİRMENCİ  DAYI’YA ÖFKE!

Yusuf Esen, kendisine değirmenci denmesine kızmazdı ama “Değirmenci Dayı” denirse çok kızardı. Bunun nedeni Değirmenci Dayı türküsüydü:

Değirmenci Dayı şarkısı (Şarkısı)

DEĞİRMENCİ DAYI

Değirmenci dayı, değirmenci dayı

Kara kaşlar senin olsun

Öğüt buğdaylarımı

Olmaz gülüm olmaz, oluklar suyla dolmaz

Kara kaşlar benim olsa da

Senin buğdayın un olmaz

Değirmenci dayı, değirmenci dayı

Elma yanaklar senin olsun

Öğüt buğdaylarımı

Oldu gülüm oldu

Oluklar suyla doldu

Elma yanak benim olunca

Senin buğday un oldu

(Pülümür Haber, 31 Mayıs 2021)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir