MEHMET ÖZDEMİR
Ilık bir gün… Sıcaklık, Şubat ayı ortalamalarının üstünde. Dışarıda biraz soluklanayım diye evden çıkıyorum. Kısa bir yürüyüşten sonra, Karşıyaka sahilinde denizle buluşuyorum. Sahil oldukça kalabalık. Oltasıyla balık tutmaya çıkanlar, banklara uzanıp çayını-birasını yudumlayanlar ilk anda gözüme çarpıyor. Gruplar hâlinde sahilde volta atanlar, kafede içeceklerini yudumlarken sohbete dalanlar… Çocuklarını oyun parkına getiren aileler… Çocuk parkında koşturan anne ve babalar… Kimi sabırlı ve rahat… Heyecanlı olanlara da rastlanıyor. Mutlu ve gururlu bir anne kucağındaki bebeğiyle parka sevinç yayıyor.
Karşıyaka sahili şimdiden cıvıl cıvıl…
Sahilde gök mavisi denizle birlikte yol alıyorum. Usulca kıyıyı okşayan dalgalarla sonsuz maviliklere karışıyorum. Deniz mavi, gök mavi… Her yer mavi… Masmavi…
Gök mavisi çarpıyor yüreğim, deniz mavisi…
Kıyıya çarpan bir damlacık yanağıma öpücük konduruyor. Yağmur damlalarına tutuluyorum, sırılsıklam oluyorum. Minik bir bebeğin avuçlar dolusu öpücüklerine yüreğimi açıyorum. Deniz mavisine el sallıyorum. Sahilden çarşıya doğru atıyorum adımlarımı…
Çarşı da sahil gibi oldukça kalabalık. İnsanlar bu güzel günde çarşıya ve sahile akın ediyorlar. Çarşıdan sahile doğru akan kalabalığa karşı yürümek çok zor. Bu kalabalıktan kurtulmak için ara sokaklara sapıyorum. Bir süre sonra metro hattının üstüne çıkarak yürüyüşüme devam ediyorum. Yoruluyorum! Kısa bir yürüyüşün ardından yorulduğumu hissediyorum. Artık soluklanma vakti…
Yol kıyısındaki kafede mola veriyorum.
Bir fincan kahve yorgunluğa iyi gelir. Yorgunluğun ilacı kahveyi içmeden gitmek olmaz! Çok sürmeden kahvem geliyor. Keyifle yudumluyorum kahvemi. Kahveden yayılan o güzel koku, mutluluktur. Her bir yudumla büyüyor mutluluğum. Kahve fincanını masaya bırakırken tanıdık bir ses duyar gibi oluyorum:
“Mehmet?”
ZURNACI ERDOĞAN SÜRPRİZİ
Ses ve bakışlar, kimlik belgesine işlenen parmak izi gibidir. İnsanı tanımanın en etkin yolu ses ve bakışlardır. Aradan yıllar geçse de sesinden ve bakışlarından tanıyamayacağınız kimse yoktur. Tanıdık bir ses bu… Sesin geldiği yöne dönüyorum hemen. Gülümseyerek gelen kişiyi görür görmez tanıyorum:
Zurnacı Erdoğan!
Erdoğan Aferin, 1962 Erzincan doğumlu. Gözlerini Mahmutlu köyünde açmış. Çocuk yaşta müzikle tanışmış. Zurnacı Erdoğan, Pülümürlülerin yakından tanıdığı bir isim. Davulcu arkadaşı Rıza ile birlikte Pülümür ve Nazımiye köylerindeki düğünlere renk katmış. Pülümür’ün Çakırkaya (Panciras), Dağbek, Kocatepe (Asgireg), Kovuklu (Harşiye), Dereboyu (Danzik), Mezra, Pişiye, Mutu vd. köylerinde zurnasıyla halkı coşturmuş. 12 yaşından beri zurna çalıyor. Erzincan ve İzmir Halk Eğitim Merkezlerinde öğrenci yetiştirmiş. Ne var ki kentlerde değil, köylerde mutlu olmuş. Yüreği köyden, köylüden yana çarpmış.
Onunla İzmir’de, bir kafede karşılaşmak!
Kucaklaşıyoruz. Sımsıkı sarılıyoruz birbirimize. Mavi gökle gök mavisi deniz kafede buluşuyor. Pencereden içeriye sevinç dalgaları doluyor. Erzincan, Tunceli (Pülümür) yöresinin değerli müzisyeni arkadaşımla kafede karşılaşmak, mutluluk verici… Ünlü zurnacı Erdoğan’la Pülümür ya da Erzincan’da karşılaşsaydım bu kadar mutlu olabilir miydim, bilemiyorum. Gurbet, ayrılık acısının yanı sıra büyük sevinçlerin de kaynağı… Zurnacı Erdoğan’la, Karşıyaka’da bir kafede karşılaşmak, kaybolduğunu düşündüğümüz değerli bir varlığa yeniden kavuşmaya benziyor.
Sevinç içindeyiz… İki eski dostun yıllar sonra birbirine kavuşmasının yarattığı sevinç.
Erdoğan’ın düğünümüzde seslendirdiği oyun havaları geliyor aklıma. Aradan uzun, çok uzun bir zaman geçmiş. Geçen yılların toplamı bazı insanların ömrüne eş değer. Erdoğan’la dostluğumuzun kırk yıllık bir geçmişi var.
Kırk yıl, dile kolay!
Çayımızı, kahvemizi içiyor, sohbet ediyoruz.
Çakırkaya köyünde bir düğün macerası ile başlamıştı ilk karşılaşmamız. 1978 yılı olsa gerek. İlk gençlik yıllarımız… Erdoğan’ın o güzel ezgileriyle coşuyoruz halaylarda. Halay başı olmak için birbirimize omuz attığımız yıllar. Bazen kızlı erkekli halaylar bazen de ağır bar havalarında yalnız erkekler. İşte böyle başlamıştı dostluğumuz. Köyümüzdeki bir düğünde başlayan ve devam eden dostluk. Erdoğan’ın hatırladıkları, benim hatırladıklarım, birlikte hatırladıklarımız… Harmanlanıyor anılar… Neredeyse bir kısa film olacak…
Anılarla o güzel günlere dönüyoruz yeniden…
Zurnacı Erdoğan yöremiz insanı için önemli bir figürdü. Bizim kuşağın düğün halaylarında yaşadığı ilk coşkunun kahramanıydı. Köy düğünleri sonbaharda olur genellikle. Yazın yaylalara çıkılır, ekinler ekilir biçilirdi. Ürünler toplandıktan sonra satılırdı. Böylece kış hazırlığı başlardı. Elde avuçta kalanlarla genç kızların, oğlanların düğün hazırlıkları yapılırdı. Sonbahar ile kış arasında karın henüz yağmadığı bir ara dönem vardır. Bazen yağmurlu ve serin bazen açık güneşli günler… Düğün için en uygun zamandır o dönem.
Köy düğünlerimize Erdoğan’dan başka zurnacılar da gelmiştir, ama hiçbiri onun yarattığı coşkuyu ve heyecanı yaratamamıştır. Onu diğer meslektaşlarından ayıran en önemli özelliği, zurnayı çok güzel çalması, zurnayla bütünleşmesiydi. Onun halayları, türküleri yanlış ya da eksik seslendirdiğine kimse tanık olmamıştır. Halayların yanlış oynandığını görünce nazikçe müdahale eder, doğrusunu gösterirdi. Bir özelliği de kimseye hayır dememesiydi. Herkesin isteğini yerine getirmeye çalışır, gönlünü alırdı. Enerjikti. İnanılmaz bir enerjisi vardı. Bizim köy düğünleri, üç gün iki gece sürerdi. Erdoğan, zurnayı sabahlara kadar çalmayı başaran yetenektir. Sarhoşu bol düğünlerde ziyaret ettiği ‘konak’lara ‘hapsedildiği’ bile olmuştur:
“Çal zurnacı!”
Çoğu başka köylerden gelem misafirlerin ağırlandığı ‘konak’ların camları onun zurnasıyla âdeta titremiştir.
Köy düğünlerinin bir başlangıcı vardır… Ya bitiş? Uzadıkça uzar köy düğünleri. Kimse bitmesini istemez. Delikanlıların, genç kızların kulağı davul zurnadan yayılan sestedir. Köye renk katan o sesin kesilmesine kimsenin gönlü razı olmaz. Kızlar ve erkekler halaylarda el ele, kol koladır. Halaylarda çarpar yürekler. Bazı halaylar, yeni birliktelikler için bir tür davetiye sayılır. Uzun süren düğünlerde sevdiğine kaçan kızlar olmuştur. Erdoğan, bir düğün için gittiği köyde sürpriz düğünlerle de karşılaşmıştır. Zurnacı, bir düğün için çağrıldığı köyde üst üste üç düğünde zurna çalmıştır. Erdoğan, hesapta olmayan düğünler için yanında yedek bir zurnacı götürmeyi ihmal etmemiştir. Köy düğünlerinde, Erdoğan’ın, bazı kız ya da oğlanlarla ilgili düşüncelerini merak edenler bile olmuştur.
Zurnacı Erdoğan, yöre insanının konukseverliğinden oldukça etkilenen sanatçılarımızdan. Yoksul, ama konuksever köylülerimizden övgüyle söz ediyor. Paylaşım kültürüyle yoğrulan insanlarımızın varlığıyla hep birlikte övünüyoruz.
Erdoğan, İzmir’de oturuyor. Bazı dostlarını kırmamak için Almanya’da yapılan düğünlere de gidiyor. Yaz mevsimini memleketi Erzincan’da geçiriyor. Onunla yazın Erzincan’da buluşmak üzere kucaklaşıyoruz.