17 Temmuz 2018’de gün ağarır ağarmaz Keşiş yoluna düşmüştük. Şihan’a yaklaşırken yol kenarındaki mezarların yalnızlığı hepimizi hüzünlendiriyor. Hüzün, mezar taşlarından dalga dalga Şihan’a yayılıyor. Şihan’da ayakta kalmayı başaran tek yapının okul olduğu anlaşılıyor. Taş yapılı tek katlı binanın bahçesindeki elma ağaçları koparılacak kadar büyümüş, birer tane alıyoruz. Bu köyden Kırmızıköprü Ortaokuluna yürüyerek gelen sınıf arkadaşlarım Düzgün Doğru, Hamza Pekin, Düzgün Yıldız ve diğerlerini arıyor gözlerim. Şimdi toz bile kalkmayan bu yollardan her sabah okula yürüyerek gelmişlerdi oysa.
Onların doğup büyüdüğü evler yerle bir olmuş. Oysa bir çoğunun babası duvar ustasıydı. O sağlam binalara ne oldu? Nasıl yıkıldılar? Ali Pekin’in düğününde konakladığımız Ali Yıldız’ın evinden geriye sadece yıkıntılar kalmış. Yörenin en güzel köylerinden biri olan Şihan, bugün yalnızlığın ve terk edilmenin acısını yaşıyor. Yalnızlığın insana özgü olduğu sanılır. Köy çeşmesi, ağaçlar, mezarlar, mertek arasında unutulan boyunduruk ve saban, sararmış düğün fotoğrafları, ceviz kovuğuna gizlenmiş mektuplar, yaşama zamansız veda eden genç kızın saç tokası, ozanını yitirmiş saz, çocukluk aşkının parmak izlerini taşıyan kitap… Kışın sığınacak saçak bulamayan serçe… Koca bir köy insansız kaldığında, yalnızlığın acısını asıl onlar tadar. Köy çeşmesinden su içen kuşlar, börtü böcek, bütün canlılar için yalnızlık, dayanılmaz bir duygudur. Öğretmenini, öğrencisini, köyünü yitiren okul için yalnızlık, ölümdür. Şihan’da ayakta kalmayı başaran okulun yalnızlığı, yüreğimizi titretmektedir. Çocuk çığlıklarına ve öğretmenine hasret okul, sabahın seherinde çıktığımız o uzun yolculukta dilimizden düşmeyen yanık bir türküdür.