AHMET ÇAVUŞ (HIDIR FIRAT, 1927-1979)

BABAM — Ahmet Çavuş (1927 – 11 Mart 1979)

Yılmaz Fırat, babası Ahmet Çavuş’la, Pülümür Kırmızıköprü, 1970’li yıllar.

YILMAZ FIRAT

Babam, 1927 doğumlu. 1938’de sürgün edildiğinde henüz on yaşındaydı. Çanakkale Biga’nın Karantı köyünde on yıl kaldı, ardından tekrar ver elini memleket: Dersim, Pülümür, nazlı gelin Mezra… Annemle evliliğini sürgünde yaptı. Dokuz çocukları oldu, ne yazık ki üçü bugün hayatta değil.

Ahmet Çavuş’un Pülümür Mezra köyündeki eski evi.

Babamın evle pek ilgisi olmazdı. Gençlik yıllarından beri hep dışa dönük, hep bir ekibin içinde, sosyal ilişkileri güçlü, lider ya da lidere yakın, ikinci adam özellikleri taşıyan bir kişilikti. Düzenli bir işi olmadı. Nahiyede (Kırmızıköprü) küçük bir bakkalı vardı. Ben de beş yıl o bakkalda çalıştım.

Yoksul bir adamdı; ama cebindekini, hatta gerekirse tüm birikimini ihtiyaç sahiplerine gözünü kırpmadan veren bir insandı. Yardımseverliğiyle ilgili sayısız hikâye dinledim. Bunları anlatmaya gerek görmüyorum, çünkü anlatmak istediğim asıl şey bu değil.

(Soldan sağa) Süleyman Arslan, Kamber Arslan (kucağında oğlu Hıdır Arslan), Ahmet Çavuş (kucağında yeğeni Hıdır Fırat) ve kızı Gülten.

Aslında babamın bu aşırı yardımseverliği beni hep kızdırırdı. Bu kızgınlığım, o öldükten sonra da uzun yıllar sürdü. Ancak son yıllarda babamı tekrar düşünmeye, değerlendirmeye başladım. Bir olağan dışılık, bir zenginlik, bir donanım fark ettim onda.

Düşünün: Hiç düzenli çalışmamış, elindekini avucundakini dağıtan, evinde neredeyse her gün misafir ağırlayan, kronik verem hastası ve üstelik silahlı yaralanma geçirmiş bir adam… Fakat öldüğünde geride bıraktığı miras, babamı yeniden değerlendirmeye zorladı. Bu miras ne mal mülk ne de para puldu.

Ahmet Çavuş (oturan) kızı Gülten Fırat, annesi Fadime Fırat (Qle), Kadir Fırat.

Peki neydi?

Birazdan sayacağım şahsi eşyalarına, 1950-1970 yılları arasında sahip olduklarını düşünerek, o yıllarda oldukça varlıklı ya da kültürlü bir kişinin sahip olduklarıyla kıyaslayarak bakın lütfen. Örneğin, daktilosunu günümüzün bilgisayarı olarak değerlendirelim…

Babam bize 8-10 takım elbise, fötr şapkalar, ipek kravatlar, köstekli saat, güneş gözlüğü ve kösele ayakkabılar bıraktı. Kömür ütüsü miras kaldı.  Atı ve hakiki deri eyeri, dürbünü, Philips marka radyosu, Philips marka kasetçaları, Zenit fotoğraf makinesi, Olympia daktilosu miras kaldı.

Bunların yanı sıra, misafirleri için sofra takımları, porselen tabaklar, kahve fincanları, çelik çatal-kaşık takımları, içki türüne göre çeşit çeşit kadeh takımları da miras kaldı. Tespihleri, hakiki gümüş tütün tabakası, kol düğmeleri gibi pek çok şeyi saymıyorum bile… Bir de sevgili dostlar, bir tuğla kalınlığında, alacaklı olduğu bakkalımızın veresiye defteri…

Bütün bunlar bana şunu anlatıyor:
Babam, kendisini hem görsel hem de kültürel olarak toplum karşısında eksiksiz bir şekilde ifade etmek istiyordu. Kendini ihtiyaçlara göre güncelliyordu. Çevresini iyi gözlemliyor, ihtiyaçlara göre kendisini donatıyordu. Tüm bu donanım, onu aşırı yardımsever bir kişiliğe dönüştürmüş.

Pülümür Mezra köyü, 1 Nisan 2025.

Bana düşen ise, tercihlerine saygı duymak. Şimdi anlıyorum ki, babama kızmakla ona haksızlık etmişim. Anlattığım kişi, namıdiğer Ahmet Çavuş. 11 Mart 1979’da kaybettik. 46. ölüm yıldönümünde babamı özlem ve saygıyla anıyorum…

(Pülümür Haber, 13 Nisan 2025)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir