MEHMET GALİK
Buyer Gölü civarındaki köyün birinde dini inancı güçlü olan birisi yaşardı. Bu şahıs fakirlere yardım etmekte, adak kurbanlar kesmekte ün salmıştı. Her sabah güneşin doğuşuna yakın kalkar, gözünü güneşe çevirerek saatlerce dua ederdi.
Bir sonbahar sabahı yine güneşin doğması ile birlikte kalkmış, diz çökerek dua ediyordu. Duası her zamankinden çok uzadı. Ayrıca hareketlerinde bir değişiklik vardı. Eşi değişikliğin farkına varmıştı. Sebebini sorup sormamakta tereddüt ediyordu.
Nihayet duasını bitirip düşünceli bir hâlde eve girdi. Pencerenin önündeki tahta sedirin üstüne bir minder atarak üzerinde bağdaş kurdu. Devamlı karşı dağlara bakıyordu. Karısı dayanamayarak nihayet sordu:
“Ağa bugün sende bir değişiklik var. Uyandığından beri rahat değilsin. Hayırdır, kötü bir rüya mı gördün, yoksa rahatsız mısın?”
“Çok şükür bir rahatsızlığım yok” dedi adam.
“Ancak bir rüya gördüğüm doğru. Ama kötü diyemem. Beni çok etkiledi. Bir gölün kıyısında heybetli bir at devamlı kişniyordu, âdeta beni çağırıyordu.”
Biraz düşündükten sonra, “Hanım sen bana bir tepsi lokma pişir, ben yarın sabah Buyer’e ziyarete gideceğim.” dedi.
Ertesi sabah erkenden atına bindi, Buyer Dağı’na doğru yola koyuldu.
Göle yakın bir yerde atından indi, çarıklarını da çıkararak yalınayak yürümeye başladı. Öğlen saatine yakın Buyer Gölü kıyısına vardı.
Çırasını yaktı, niyazını parçalara böldü, birazını atına verdi, birazını kendisi yemeye başladı. Sonra diz çökerek dua etmeye başladı.
Kendisini duaya kaptırmış zamanın nasıl geçtiğini dâhi anlayamıyordu. Birden uzaklardan bir at kişnemesi duyar gibi oldu. Acaba başka gelenler mi var, diye düşünürken kendi atının dikkatli bir şekilde göle baktığını ve heyecanlı bir şekilde kişnediğini gördü.
Birden gölde şimdiye kadar görmediği şekilde dalgalanma oldu. Sular kıyıya hızla çarpıp geri dönüyordu. Atı heyecanlı bir şekilde gölün içine doğru koştu. At göğsüne kadar suya girmişti. Bir an için atının suda boğulacağını sandı. Aklına gelen tüm duaları sıralıyor ve Buyer Baba’yı, Hızır’ı yardıma çağırıyordu.
Gölün ortası daha da kabardı. Suların bir kavak boyunda yükseldiğini sandı. Sonra göl sakinleşti, yükselen sular çekilince içinden doru bir at çıktı. Suların üstünde âdeta kayıyordu. Atın alnında belirgin bir beyazlık vardı. Ön toynakları da beyazdı.
İki at yıllarca birlikteymiş gibi birbirlerini koklamaya başladılar. Sonra yan yana gölün önünde tur atmaya başladılar. Bunun ne kadar sürdüğünün adamcağız da farkında değildi. Atlar yavaş yavaş kendisinden uzaklaşmaya başladılar. En uzak yere varınca atların çiftleştiğini görür gibi oldu. Sonra gölden çıkan atın tekrar gölün merkezine doğru yürümeye başladığını gördü. At yavaş yavaş suya batıyordu. Sonunda gözden kayboldu. Kendi atı da geri dönerek yanına geldi.
Eve geldikten sonra, gördüğü bu olayı karısına ve kendisine inanacaklarına güvendiği dostlarından başka kimseye anlatmadı. Ama atının huyunda bir değişiklik olduğunun farkındaydı. At yollarda daha hızlı yürüyordu. Ne kadar yük yüklenirse yüklensin yorulduğunu belli etmiyordu.
Bir süre sonra atının hamile oolduğunu anladı ve o günden sonra az yük yüklemeye başladı. Atını, mümkün olduğunca yormamaya çalıştı.
Aradan on bir- on iki ay geçti.
Bir gece yarısı ahırda kişneyen at dikkatini çekti. Merak içinde ahıra gitti. Elindeki çırayla ahırı aydınlattı, atının yanında daha önce Buyer Gölü’nün içinden çıkan atın tıpatıp benzeri bir tay gördü, atı doğurmuştu. Tayın o gün gördüğü attan tek farkı dişi olmasıydı. Tay yıllardır sanki bu ahırda yaşamış gibiydi.
Neşe içinde evine geri döndü. Sabahı bekleyemeden hanımını uyandırdı ve ahırda gördüklerini heyecanlı bir şekilde kendisine de anlattı.
Tay aileye umulmadık bir mutluluk getirmişti. Ev halkı kendisine özel bir ilgi gösteriyor. Herkes onu tımar etmekten mutlu oluyordu.
Tay yükleme yaşına gelince sahiplerine zorluk çıkarmadı. Yük ne kadar çok olursa olsun daima kervanın en önünde ve bütün atlardan hızlı yol alıyordu. Tek kusuru, nallanmaya izin vermemesiydi, ama ayakları nalsızlıktan hiç etkilenmiyordu. Yolda yürürken sanki ayakları taşlara değmiyor, havada uçar gibi gidiyordu. Çevrede herkes ata hayrandı. Hatta büyük paralar vererek satın almak isteyenler oluyordu.
Bir gün aklına bir fikir geldi. Acaba bu kısrağı anası gibi Buyer Gölü’ne götürse aynı atla çiftleştiremez miydi? Hele bir de yeni tayı erkek olursa her iki attan alacağı döllerle çok asil atlar üretecek ve zengin olacaktı.
Bu fikir her gece yatınca kendisini meşgul ediyor ve saatlerce uyuyamıyordu.
Ama bir türlü karar veremiyordu. Ya bu fikir hasislikse ve Allah’ın hoşuna gitmezse, diye düşünüyordu. Bir gün bu düşüncesini eşine anlattı. Eşi fikri çok beğendi ve gitmesini tavsiye etti.
Adam, bir perşembe günü sabah erkenden atına atladı, Buyer’e doğru yola koyuldu.
Heyecanlıydı. Bu sefer çıkarı için gittiği düşüncesi kendisini tedirgin ediyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Atı yolu biliyormuş ve seyahatten haberdarmış gibi hızlı bir şekilde yürüyordu. Göle her zamankinden daha kısa zamanda vardığının farkındaydı.
Atından indi, çıra taşının üzerinde çırasını yaktı. Bir müddet dua etti. Getirdiği lokmayı dilimlere ayırdı. Bir dilimini atına yedirdi. Birazını uzak bir yerde taşın üstüne indirdi. Kurtlar kuşlar yesin diye.
Birden atında bir hareketlilik fark etti. Kollarını dikleştirmiş, gölün ortasına dikkatli bir şekilde bakıyordu. Sonra gölün sonlarına doğru kıyı boyunca yürümeye başladı. Adam, bir şeyler olabileceğini sezinlemiş ve dua etmeye başlamıştı.
Birden yıllar önce olduğu gibi gölde bir dalgalanmanın başladığını fark etti. Gölün ilerideki noktasından bir at silueti belirdi ve atına doğru hızla yaklaşmaya başladı. Adam, gelen atı tanıdı. Yıllar önce gördüğü atın aynısıydı.
İki at yan yana gelince, bir müddet birbirlerini kokladılar, gölün ortasına doğru yürümeye başladılar.
Sonra gözden kayboldular.
Adamcağız donup kaldı. Bir müddet atının geri gelebileceğini umut ederek bekledi. “Belki yanlış görmüşüm” düşüncesiyle çevreyi araştırdı. Atı görünürlerde yoktu. Yaptığının Allah’ın hoşuna gitmediğini düşündü. Büyük bir pişmanlık içinde heybesini omzuna alarak eve yaya dönmeye başladı.