İSMAİL SARIGÜL (1952-2025)-KOCATEPE-ÖNE ÇIKAN

İsmail Sarıgül (1952-2025), 1963 yılının zor koşullarında eğitim görmek için zorluklarla mücadele eden Pülümür Kocatepelilerden.

Mehmet Galik, arkadaşı İsmail Sarıgül’le Pülümür Ortaokulunda geçirdiği günleri unutamıyor.

MEHMET GALİK

Yıllardır Kocatepe (Askireg) Kalikler mezrasına her gidişimde, evimizin yıkıntıları beni hiç bitmeyecekmiş gibi duran ve tazeliğini koruyan bir acıyla hüzünlendirir. Hele yüz yılı aşmış ömrüyle zamana meydan okuyan giriş kapısı… Biz yaşadıkça o da bizi içeriye çağırıyor gibi, hiç yıkılmayacak ve hep açık kalacak. Evin damı o kadar genişti ki aynı zamanda harman yeri olarak da kullanılıyordu. Harmanda öküzlerimiz aheste aheste dönerken ayak sesleri odanın içine bir ninni gibi yansıyordu.

Pülümür Kocatepe köyü Kalikler mezrasında Kalik Kırkkaya’nın evinden günümüze kalanlar.

1963 sonbaharı, harman zamanı… Damdaki harmanda öküzlerimiz durmaksızın döveni çekiyordu. Babam da yakın yerlerden sırtında, uzaklardan ise katırla ekin taşıyordu. Biz çocuklarsa, biraz da oyun gibi algıladığımız bu işin içinde öküzleri sürmek ve yönetmekle meşguldük.

Kocatepe Kalikler Mezrası sakinlerinden Kalik Kırıkkaya (1913-2000), çocuklarını okutmak için büyük çaba gösteren köylülerdendi.

Akşam saatleri yaklaşmıştı. Evimizin önünde duyduğumuz gürültüyle dışarı bakınca, Ali Keskin, Seyitali Sarıgül ve oğlu İsmail Sarıgül’ün gelmekte olduklarını gördük. Biraz sonra, sırtında üç bağ sapla babam da geldi. Ali Keskin babama:

Pülümür Dereboyu (Danzik) köyü.

“Oğlunu da al, bu akşam Danzig’e (Dereboyu) gidelim. Yarın Pülümür’e giderek çocukları ortaokula kaydedersiniz,” dedi.

İsmail Sarıgül ve arkadaşı Mehmet Galik, 1963 Haziran’ında Pülümür Ortaokuluna kayıt için Kocatepe köyünden yola düşmüş, geceyi Dereboyu (Danzik) köyünde geçirmişti.

O yıllarda Ali Keskin, Dize’de bir çiftlik kurmaya çalışıyordu. Buralarda bir miktar toprak satın almıştı.  Danzig’de yaşayan “Buluş”  ailesi, satın alınmayan arazilerin kendilerine ait olduğunu öne sürerek boşaltılmasını talep etmişti. Ali Keskin, iddiayı ciddiye almış olmalı ki babam ve Seyitali  amcanın yardımıyla sorunu görüşerek çözmek istiyordu.

Ali Keskin (1925-2014), yörede çalışkanlığı ve girişkenliğiyle iz bırakan köylülerden. Fotoğraf: Ali Kemal Keskin arşivi

Biraz sonra, Ali Keskin atlı; ben, İsmail ve babalarımız ise yaya olarak Danzig yolundaydık. Karanlık olmadan gitmek istediğimiz eve vardık. O gece o evde kaldık. Büyükler, gece boyunca hararetli konuşmalar yaptılar. Keskin amca sabah köye dönerken biz yolumuza devam ettik. Öğleden önce Pülümür’e vardık. Okula kaydımızı yaptırdıktan sonra, bu kez bir kamyonun kasasında Kırmızıköprü’ye döndük.

Pülümür Kırmızıköprü

O zamanki Kırmızıköprü hayli kalabalıktı. Yol boyunca sıralanan çarşı binaları, hâlâ yıllara meydan okurcasına ayaktaydı. Her binanın üst katı otel, alt katları ise bakkal ve kahvehane olarak kullanılıyordu. Dere boyunca çok sayıda at ve katır bağlıydı. Kimisinin boynunda yem torbası asılı, kimisinin yemi ise önüne dökülmüştü. Beni en çok şaşırtan şey, çarşının önünde akan çayın üstündeki köprüydü. Adından dolayı onu kırmızı topraktan yapılmış sanmıştım. Oysa gerçekte üzerinde toprak bile yoktu. Tamamı ahşap ve tahtadandı; yanlardaki korkuluklarını tutmaya bile çekiniyorduk.

Kırmızıköprü’de terzi dükkânı bile vardı, hatta kumaş da satılıyordu. Babam, kare çizgili bir kumaş beğendi. Bu kumaştan bir takım elbise dikilecek ve okula başladığım gün teslim edilecekti. Bu, benim ilk takım elbisem oldu ve uzun süre giydim.

Pülümür Ortaokulunda yaklaşık bir ay kaldık. Okulun büyük bir salonu, ranzalar yerleştirilerek yatakhane hâline getirilmişti. Bizim gibi evi uzak olanlar burada kalıyordu. Köyden getirdiğimiz iç yağı içerikli ekmek (babuku) ile ya da bazen lokantada içtiğimiz çorbayla günlerimizi geçiriyorduk.

Pülümür

Pülümür’de geçirdiğim günlerden aklımda kalan en önemli olay, karakol komutanının trafik kazasında ölümüydü. 1960’larda Trabzon’u Adana’ya bağlayan yol Pülümür’den geçiyordu. O dönemde çalışan kamyonlar, yükün yanı sıra yolcu da alabiliyordu. Pülümür karakol komutanı, eşiyle birlikte Erzincan’dayken, 3. Ordu’dan komutanların teftişe geleceğini duyunca, eşi ve çocuğuyla birlikte o yöne giden bir kamyona bindi. Cankurtaran Yokuşu’nu çıkarken kamyonun freni patladı. Şoför aracı durduramayacağını anlayınca, kasadaki yolcularla birlikte atladı. Karakol komutanı, eşi ve kundaktaki çocuğu ise kamyonla birlikte uçurumdan yuvarlanarak hayatlarını kaybetti. Pülümür’de geçirdiğim günleri hatırlarken bu kaza hep aklıma gelir.

Pülümür Kırmızıköprü, 1959 yılında bucak konumuna kavuşmuştu.

Bir cuma akşamüstü babalarımız geldi, nakil belgelerimizi alıp kamyonla yola koyulduk.

Pülümür Kocatepe köyü.

Yolculuğumuz sırasında yanımızda tanımadığımız bir yolcu daha vardı. O da Askireg’e gidiyordu.  Seydali Sarıgül (İzmirli), yabancıya “Askıreg’te ne işin var?” diye sordu. Yabancı, “Ben oralıyım,” diye cevap verdi. Bizimkiler şaşkınlıkla “Biz Askıregliyiz, seni neden tanımıyoruz?” diye sorunca, yabancı “Benim adım Hanefi, Kayseri’den yeni geliyorum,” dedi.

(Soldan sağa) Kemal Arslan ve yeğeni Hanifi Arslan

Babam, 1938 sürgününden geri dönmemiş gençleri hatırlayarak ona anne ve babasının adını sordu. Öğrendik ki, bu genç bizim köyden Kemal Arslan’ın yeğeniymiş. Bunun üzerine, bizimle köye gelebileceğini söylediler. Bu kez şaşırma sırası, ileride “Pir Hanifi” olarak tanıyacağımız Hanefi Arslan’a gelmişti. Sevinçten gözyaşlarını tutamıyordu. Köye nasıl gideceğini düşünürken, karşısına babam gibi sürgünden dönmeyenleri tanıyan biri çıkmıştı.

Pülümür Akdik köyünün ünlü taş yapı ustası Musa Ateş (1932-2021) Fotoğraf: Hayri Dalkılıç arşivi

O gece Akdik (Aynige) köyünde dayım Musa Ateş’in (Pala Musa)  evinde kaldık. Sabah erkenden köye vardık.

Ben Erzincan’da, İsmail Ankara’da öğrenimine devam etti.

Aradan yıllar geçti.

İsmail Sarıgül (1952-2025), zor koşullarda okul yoluna düşen Pülümürlülerden.

İsmail Sarıgül, 23 Ocak’ta Karşıyaka Mezarlığında son yolculuğuna  uğurlandı. Onu sonsuzluğa uğurlarken, birlikte yaşadığımız o günler bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. O bir aylık zaman içinde bazen aynı yatağı, bazen aynı yemek tabağını paylaştık. Aralık ayında onu hastanede ziyaret ederken bunun son görüşmemiz olacağını belki o da tahmin ediyordu.

Seni unutmayacağım…

(Pülümür Haber, 16 Şubat 2025)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir