Riza-Dalkilic-

RIZA DALKILIÇ

Genel olarak Kızılbaş/Alevi inancına göre;  Tanrı (Haq/Heq) “Gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim” diyerek kendi varlığından evreni ve tüm varlıkları yaratır. Bu daha açık ifadeyle şöyle açıklanabilir; dünyadaki bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı’nın bir yansımaları olduğu, bunun doğal bir sonucu olarak insanların Tanrı’dan gelip yine Tanrı’ya döndüğü Künt-ü Kenz inancında ifadesini bulan, yaratanla yaratılanın aynı kaynaktan geldiği ve “bir” olduğuna inanılır. “Varlığın Birliği” ya da “Vahdet-i Vücud” olarak ifade edilen bu tasavvuf düşüncesinin, genelde Kızılbaş/Alevi özelde ise Dersim inancı içinde yaşatıldığı rahatlıkla söylenebilir.

Özelde Dersim inancında ölen insanlar için “Tanrı’sına gitti” (yerelde konuşulan Kırmancki dilinde erkek için “şi Haq’ıya ho” kadın için “şiye Haq’ıya ho” biçiminde ifade edilir) ifadesi kullanılır ki bunun yukardaki görüşle aynı anlama geldiği rahatlıkla söylenebilir. Buna göre; tüm canlılar Tanrı’dan gelip yine Tanrı’ya döner ve ruhlar ölümsüzdür. Bütün canlı bedenlerde bulunan ruh, Tanrı’dan gelir ve bedenin ölümü ile bedenden ayrılan ruh tekrar Tanrı’ya döner.

Yazar Rıza Dalkılıç, 2020 yılında, 1938’de Pülümür (Kültürler, Mekânlar, Aileler ve Gündelik Hayat) adlı kapsamlı bir çalışmaya imza atmıştı.

Yukarda kısaca ifade edilen “yaratılış efsanesi” Kızılbaş/Alevi inancı açısından genel kabul gören bir görüştür. Bu durum Dersim inancı açısından da geçerlidir. Buraya kadar ileri sürülen görüşler konusunda herhangi bir iç tartışma yaşanmıyor. Ancak genel kabul gören bu görüşle uyuşmayan ve hatta ona ters gelebilecek uygulamaların günümüzde sürdürülüyor olması konusunda bir tartışmanın yürütülmesi acil bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü başta İslam olmak üzere diğer din ve inançların yoğun asimilasyon baskısı sonucu Kızılbaş/Alevi inancı tanınmaz hale gelmekte ve hatta Kırmancki dili gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Güncel uygulamada görülen, sınır tanımaz bir şekilde hız kesmeyen ve akıl almaz bazı uygulamaların genelini ele almak geniş kapsamlı olacağı için burada sadece ölüm sonrası görülen kimi uygulamaları hem inancımız açısından hem akıl ve bilim açısından kısaca ele almaya çalışacağız. Tabii ki tartışmaya olumlu katkılar geleceğini umarak!

Yazar Rıza Dalkılıç

Dersim’de ölüm olayında haber alan komşular aileyi yalnız bırakmaz ve ailenin acısı tüm komşular tarafından ortaklaştırılır. Cenaze günü komşu köylerdeki insanlar ve ailenin uzaktaki yakınları da aynı duygularla cenaze evine gelir. Uzaktan gelen insanların cenaze sonrası aç gitmemesi için aile tarafından cenaze defin işleminden sonra yemek verilir. Daha sonraki süreçte cenaze günü verilen yemek üçüncü güne bırakıldı. Bir de kırkıncı gün aile tarafından yemek verilir. Yılda bir kez her aile ölüleri için yemek verir. Ayrıca görkemli mezar yapmak da yeni uygulamadaki yerini aldı.

Pülümür

Dikkat edilirse geçmişte cenaze günü verilen yemek inancın bir parçası gibi değil, tamamen ihtiyaçtan doğan bir uygulamaydı. Ayrıca cenaze evi her akşam kendi yemeğinden bir tabak yemeği sırayla komşularına ikram eder ve bu uygulama kırk gün devam ederdi. Mezar genellikle sal taşlar kullanılarak yapılırdı. Bütün bunları her aile kendi olanakları ölçüsünde ve makul bir seviyede yaptığı için pek zorlanmazdı. Hatta bazı durumlarda akraba ve komşuların dayanışmasıyla ailenin yükü hafifletilirdi. Bütün bu uygulamalar inancın vazgeçilmezlerinden ziyade toplumsal kültür olarak devam etti.

Başlangıçta ihtiyaçtan doğan birçok kültürel gelenek günümüzde inancın vazgeçilmez uygulamaları olarak algılanmaktadır. Günümüzde bu uygulamalar aileyi maddi anlamda zor durumda bırakabilecek derecede  abartılı ve bir bakıma gösterişe dönüşen bir israfa dönüşmüştür. Sormak gerekirse; inancımıza göre ölen canlı artık yeme içmeye ihtiyaç duymayacağına göre bu israf, gösteriş neyin nesidir ve kime karşıdır?

Yapılması gereken; “çevremizdeki insanlar ne der” düşüncesinden kaynaklı mahalle baskısından kurtulup, Tanrı tarafından kabul görüp makbul sayılacak uygulamalara odaklanmaktır. Emin olun ki inancımızın özünde de var olan budur. Ayrıca ölen insanın cenaze erkânı sağlığındaki yaşam tarzı dikkate alınarak yapılmalı, inancımız açısından yük sayılacak uygulamalardan vaz geçilmelidir. Ölüm sonrası yapılacak her ne varsa bu ölen kişi için değil, yaşayan canlılar dikkate alınarak yapılmalıdır. Gerek Tanrı, gerek inancımız, gerekse de insanlık açısından doğru olan budur.

(Pülümür, Eylül 2024)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir