SÜLEYMAN YILDIZ TRT

SÜLEYMAN YILDIZ

Bu çalışmada, Sayın Sadullah Gülten’in, Osmanlı arşivlerinden yararlanarak kaleme aldığı, “Baba Mansur’dan Şeyh Harun’a: Bir Alevi Ocağının  Tarihsel Kökenine Dair Bazı Gözlemler” konulu makalesi ele alınmış,  kronolojik bazı değerlendirmelerle  yazılan bazı konulara açıklık getirilmesi  amaçlanmıştır.   Çünkü günümüze dek Baba Mansur konusunda bir çok  makale kaleme alınmış olsa da, bunların geçmişe dair arşiv niteliği taşımadığı ve tarihî anlatımlarla örtüşmediği görülmektedir.  Çalışmada, Sayın Sadullah  Gülten’in,  Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisinde yayımladığı araştırmasından  bölümler özetlenmekte, dipnotlarla bazı değerlendirmelerde bulunulmaktadır. 

Sayın Gülten  giriş bölümünde şöyle devam ediyor:

Süleyman Yıldız

GİRİŞ

Ocaklar aralarında üstün bir mevki kazanma amacı taşıdıkları için bunlardan tarihî bilgilere ulaşmak oldukça zordur. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yakın mesafelerde kurulan ve birbiriyle iç içe geçmiş ocaklarla ilgili çalışmalar daha çetrefilli bir hâl almaktadır. Bu ocakların nüfuzlarını artırabilmek için aynı tür belgeleri düzenleyerek bölgedeki aşiretleri kendilerine bağlamaya çalıştıkları bilinen bir husustur. Yine, ocak kurucusunun hayatının anlatıldığı menakıbnâme  türü eserlerde ocak kurucusunu merkezî bir konuma yerleştirilerek diğer ocak kurucuları onun müritleri olarak gösterilmektedir. Daha önce tarafımızdan neşredilen Üryan Hızır menakıbnâmesi bu duruma dair pek çok örnek içermektedir. Menakıbnâmede Hubyar Sultan, Seyid Mençek, Sarı Saltık, Garip Musa ve Delil Belican gibi pek çok ocak kurucusu Üryan Hızır’ın müritleri olarak geçmektedir. Halbuki bunlardan bazılarının Üryan Hızır ile ilişkisinin olup olmadığı dahi belli değildir (Gülten, 2010). Bu yüzden bu tür problemlerin çözümünde Osmanlı döneminde tutulmuş arşiv vesikalarına ulaşmak gereklidir.

Prof. Dr. Sadullah Gülten     Fotoğraf: Çokradan HaberLer

BABA MANSUR VE ŞEYH HARUN İLİŞKİSİ 

Baba Mansur’un Horasan’dan geldiği, Hoca Ahmet Yesevi’nin piri Aslan Baba’nın oğlu Mansur Ata veya Hallac-ı Mansur olabileceğine dair farklı görüşler ileri sürülmekteyse de bu iddiaların doğruluğunu ispat etmek mümkün değildir (Yalman, 2006: 100).  Ocağın merkezi bugün Tunceli’nin Mazgirt ilçesine tabi Muhundu ve onun yakınındaki Şöbek köyleri olarak kabul edilmektedir (Aksüt, 2009: 143). Baba Mansur’un, kurduğu zaviyesinde müritler yetiştirerek bölgenin Türkleşip İslamlaşmasında rol oynamış kolonizatör bir derviş olduğu kabul edilebilir. Ocak merkezi olarak Mazgirt ilçesine bağlı Muhundu ve Şöbek köylerinin kabul edildiğine bakılırsa onun Tunceli bölgesine yerleşmiş olması ihtimal dahilindedir. Muhundu köyünde Baba Mansur’un yürüttüğüne inanılan bir duvar bulunmaktadır ki bölgedeki Aleviler arasından önemli bir ziyaret yeri olarak bilinir. Bu duvar ile ilgili olarak ocak mensupları tarafından nesilden nesile aktarılarak gelen bir rivayet söz konusudur. Buna göre Kureyşan Ocağın’ın kurucusu olarak kabul edilen Baba Kureyş bir gün vahşi bir ayıya binip bileğine doladığı yılanla ayıyı kamçılayarak yürütür.  Bu sırada duvar örmekte olan Baba Mansur ise bu duvara binerek Baba Kureyş’i karşılamaya çıkar. Baba Kureyş bu mucize karşısında hayran olarak “Sen taş duvara can verdin.” diyerek Baba Mansur’un eline sarılarak öper (Danık, 2004: 104). Onun cansız bir nesneyi yürütmesinden dolayı kendisinden üstün olduğunu kabul ederek ona bağlanır. Bundan dolayı günümüzde de Kureyşan ocağı mensupları Baba Mansur Ocağı’nın üstünlüğünü kabul ederler (Yalman, 2006: 101).

Fotoğraf: Düzgün Şahin

“1-Bu ifadede, Baba Mansur’un duvar yürütmesi,  ata  binerek yürütme  algısı yaratsa da  eski terminolojide duvar yürütmek,  yıkılan bir evin duvarını tamir ederek eski hâline getirmek anlamına geldiği gibi, kişinin atalarına ait olan ve yıkılan evinin yerine ev yapmak anlamına da gelmektedir. Felsefi anlamda ise bir bilgenin, bir âlimin, cahil bir kişiyi eğitmesi ve öğretmesi  anlamını taşımaktadır.”

“2-MANSUR OĞLU HÜSEYİN EL-HALLÂC: Hallac-ı Mansur, Miladi 858’de Beyza yakınlarında Turda doğmuştur (YaşarNuri Öztürk, Hallac-ı Mansur,  s. 67). Ayrıca Tunceli’deki Baba Mansur Ocağı Site Kayıtlarında ve anlatımlarında da Baba Mansur’un Aslan Ata oğlu olduğu belirtilmektedir. Buna göre,  baba adı   ayrı olan bu Mansur’un Hallac olması mümkün görünmüyor…”

Prof. Dr. Sadullah Gülten    Fotoğraf: Ordu Ulak

Sayın Gülten  şöyle devam ediyor:

Baba Mansur Ocağı’nın merkezi olarak kabul edilen Muhundu ve Şöbek köyleri XVI. yüzyılda Kığı sancağının Göcek nahiyesine tabi idi (Koç, 2004: 132). XVI. yüzyıla ait tahrir kayıtlarında her iki köyde de herhangi bir zaviye kaydına rastlanmaz. Buna karşılık yine aynı sancağın aynı nahiyesine tabi üstelik Muhundu ve Şöbek köyleriyle oldukça yakın bir mesafede bulunan Şeyh Kendi köyünde Şeyh Harun isimli bir zaviye tespit olunmaktadır. Adı geçen zaviye, arşiv kayıtlarında Şeyh Pir Harun ve Şeyh Nur Harun şeklinde kaydedilmiştir (TD 64: 754; TD 998: 160; TD 126: 48b). Zaviyeye ait kayıtlarda onun Baba Mansur ile bağlantısının olabileceğine dair bazı bilgiler mevcuttur. Buna göre, Şeyh Kendi köyüne ait 1533 tarihli tahrir defterinde köyde yaşayan Mansur isimli bir kişiye tesadüf edilmektedir. Yine 1642 tarihli avarız defterine göre Şeyh Harun zaviyesinden sorumlu zaviyedar Şeyh Mansur’un oğlu İsmail’dir. Köyde Mansur isimli kişilerin yaşaması hatta zaviyedarın Şeyh Mansur isimli birinin oğlu olması ad vurma geleneğinin bir devamı olarak kabul edilebilir.  Fakat, tabii ki Mansur isminin kullanılması Baba Mansur ile Şeyh Harun arasındaki ilişkiyi tek başına ortaya koymaya yetmez. Öte yandan Şeyh Harun zaviyesinin bulunduğu Şeyh Kendi köyünde güçlü bir Alevi-Bektaşi geleneğinin daha Türklerin Anadolu’ya geldiği ilk dönemlerden itibaren oluştuğu anlaşılmaktadır. Bundan hareketle Baba Mansur’un yaşadığı bir coğrafyada Şeyh Harun zaviyesi etrafında oluşan bu yapı en azından her ikisinin de aynı geleneğe mensup olduklarını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde göstermektedir. 

“3-Zaviyelerde Sünni egitim verilmektedir.  Sayın Gülten,   bu noktaları Baba Mansur ile ilişkilendirmeye çalışması, 1642 tarihli avarız defterine dayanarak, köyde yaşayan bir Mansur’la 1100-1197 yıllarında yaşayan Mansur arasında bağ kurması,  bilime aykırıdır. Bu nedenle Şeyh Harun adı ile Baba Mansur adının ilişkilendirilmesi doğru değildir. Belli ki Şeyh Harun Sünnidir.”

TRT Sanatçısı Süleyman Yıldız.

Bu yüzden zaviyenin kuruluşu ile Şeyh Kendi köyünün gelirlerinin bu zaviyeye vakfedilmesini I. Alaaddin Keykubat veya hemen sonrasına kadar geriye götürmek mümkündür. Nitekim, Birdoğan (1995: 188), Baba Mansurlu ocakzâde dedelerin elinde bulunan bir şecereden bahsederek bununla ilgili bazı bilgiler verir. Buna göre bahsedilen şecere I. Alaaddin Keykubat (1220-1237) ve sonrasında Dulkadirli yöneticileri tarafından düzenlenmiştir,demektedir. Her ne kadar şecerede yer alan Baba Mansur’un 1170 tarihinde Şöbek köyüne geldiği ve 1197 tarihinde öldüğüne dair bilgi ile I. Alaaddin Keykubat’ın hükümdarlık yılları farklı olsa da, bu bilgi en azından onun I. Alaaddin Keykubat Döneminde veya hemen sonrasında Anadolu’ya gelmiş olabileceği yönündeki iddiamızı desteklemektedir,demektedir.

“4-Seyyid Kureyş’in ayıya binerek Baba Mansur’a gitmesi, Seyyid Mahmud Hayrani’nin Arslana binerek Hacı Bektaş’a gitmesinin bozulmuş anlatımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Hz.Ali ve Velâyet nurunun simgesi Arslandır. Alevi geleneğinde ayının böyle bir temsiliyeti bulunmuyor.

Şecere konusuna gelince Sayın Birdoğan’ın kast ettiği şecere,  1187’de ll. Kılıçarslan  döneminde yazılan,  Şorik şeceresi diye bilinen şeceredir. Bu şecerede  Baba Mansur ya da   Derviş Gevr adı geçmemektedir. Çünkü kast edilen şecerede, soy silsileleri incelendiğinde bu soyun, SEYYİD KUREYŞ’in  soyu olduğu ve  Muhammed Ali’ye ulaştığı net görülüyor.

Ayrıca Nejat Birdoğan’ın kast ettiği Şecere,  Derviş Gevr kanadının sahiplenmeye çalıştığı, ‘Baba Mansurlu Süleyman Metin’in de ŞORİK Şeceresi dediği, çalınmış olduğu  söylenen Seyyid Kureyş Şeceresidir. Bu şecerede,  Baba Mansur ya da Derviş Gevr adı geçmediği gibi, Baba Mansur’un  1170’te Şöbek köyüne geldiğine dair  bilgi de bulunmuyor.

Eleştiri ve görüşlerin bilgi çerçevesinde ve  seviyeli olması dileğiyle…”

Süleyman Yıldız, 26 Kasım 2023

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir