NEOLİBERALİZM BAĞLAMINDA ORHAN PAMUK’UN “VEBA GECELERİ” ROMANINDAKİ ÖRTÜK İLETİLERİN YORUMLANMASI
MEHMET ALPERDEM
Bu çalışmada Orhan Pamuk’un “Veba Geceleri” romanının roman tekniği bakımından incelenmesinden çok, romanın oturduğu ideolojik zemin üzerinde somut örneklerle durulacaktır.
Romanın büyük bölümü, kurmaca bir mekân olan Minger adasında 1901’de yaşanan veba salgını sırasında salgınla mücadelede geçen altı ayı kapsamaktadır. Romanda olaylar II. Abdülhamit döneminde geçmekte ve devrik padişah V. Murat’ın üçüncü kızı, kurmaca bir karakter olan Pakize Sultan’ın ablası Hatice Sultan’a yazdığı mektupların torunu Mina Mingerli tarafından derlenmesinden oluşmaktadır. Sonrasında anlatıcı Mina Mingerli de roman kişisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Romanda çok sayıda kişi olmasına karşın başlıca kişiler dönemin Hıfzısıhha Başmüfettişi Bonkowski Paşa, yardımcısı İlias, Pakize Sultan, eşi Doktor Nuri, Kolağası Kamil, Zeynep, Sami Paşa, Şeyh Hayrullah, Mazhar gibi isimlerdir. Romanda Mustafa Kemal’e benzerliğiyle dikkat çeken karakter Kolağası Kâmil’dir.
KOLAĞASI KÂMİL KARAKTERİNİN İNCELEMESİ, MUSTAFA KEMAL’LE BENZERLİKLERİ VE ROMANDA SUNUŞ BİÇİMİ
Yazarın Kolağası Kâmil’i bize nasıl yansıttığını, Kolağası Kâmil’in kim olduğunu, Mustafa Kemal’le benzerliklerini, Kolağası Kâmil üzerinden Mustafa Kemal’e bakışını kitaptan alıntılarla sayfa sayfa inceleyelim.
KOLAĞASI KÂMİL KARAKTERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
HER ŞEY BANA GÖRE
Kurmaca bir karakter olan Kolağası Kâmil kurmaca bir mekân olan Mingerlidir. (S.73). Kâmil’in az sonra örneklerini sıralayacağımız alıntılarda Mustafa Kemal olduğu düşünüldüğünde Minger’i de Türkiye olarak düşünmek yerinde olacaktır. Zaten Minger gibi haritada yeri bir nokta kadar olan bir adada mikro düzeyde gelişen olaylarla Türkiye’deki benzerlikler romanın ilerleyen aşamalarında net biçimde gözükmektedir.
Kolağası Kâmil romanda ilk olarak karşımıza Pakize Sultan’ın muhafızı olarak Mısır’dan Minger’e gitmesiyle çıkar. Kolağası Mingerlidir. Padişah Abdülhamit, Minger’de çıkan veba salgınını önlemekle görevlendirdiği Hıfzıssıhha Başmüfettişi ve Kimyager Bonkowski Paşa’nın öldürülmesi nedeniyle adadaki salgını kontrol altına almak için Pakize Sultan’ın eşi Doktor Nuri’yi görevlendirir. Doktor Nuri, eşi Pakize Sultan ve Pakize Sultan’ın muhafızı Kolağası Kâmil gemiyle İskenderiye’den Minger’e geçerler. Gemi yolculuğu sırasında Pakize Sultan ve Doktor Nuri’yle sohbet eden Kamil’in aslen Mingerli olduğunu öğreniriz. Yolculuk sırasında “Adanın en çok nesini seversiniz ?” diye soran Pakize Sultan’a Kolağasının verdiği yanıt:
“Minger adasının en güzel yanı her şeyin benim bildiğim gibi ve bana göre olmasıdır efendim!” (s.74)
KOLAĞASI KÂMİL ve MUSTAFA KEMAL’İN YAŞAM ÖYKÜLERİNİN BENZERLİKLERİ, FARKLILIKLARI VE KOLAĞASI KÂMİL’İN ROMANDA ELE ALINIŞI
Kolağası Kâmil’in Atatürk’le benzerlikleri kimi durumlar ve olaylar ufak tefek değişiklikler yapılarak zaman zaman gerçeği yorum katmadan yer verip çoğu zamansa küçümseyici yorumlarla sunulmuştur. Bu çalışmada benzerlikler ve anlatıcının karakteri kurgulayış biçimi madde madde sıralanmış romandan aktarılan kısım eğik yazıyla başta verilmiş, benim araştırma ve saptamalarım yazarın notu (YN) kısaltmasıyla verilmiştir.
1. HER İKİSİ DE KÜÇÜK YAŞTA YETİM KALMIŞ, ANNE İKİNCİ EVLİLİĞİNİ YAPMIŞTIR
BABASININ ÖLÜMÜ: Roman karakteri Kolağası Kamil’in babası, Kâmil Askeri Rüştiye’de öğrenciyken ölmüştür. (S.85)
YN: Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi ise Mustafa Kemal yedi yaşındayken ölmüştür. Romandaki karakterle Mustafa Kemal arasındaki birinci benzerlik her ikisinin de küçük yaşta yetim kalmasıdır.
Kâmil’in annesi Satiye Hanım eşi öldükten iki yıl sonra Hazım Bey’le evlenmiştir. Kolağası, şişman ve yüzeysel Hazım Bey’den hoşlanmamıştır. (s.85)
YN: Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım da eşinin 1888’de ölümü üzerine çocukları Mustafa ve Makbule’yi de yanına alarak ağabeyi Hüseyin Bey’in Langazada’ki çiftliğine yerleşir. Bir süre sonra ağabeyine daha fazla yük olmamak için Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey’le evlenir. Bu evlilik babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal’i kızdırır. (Kaynak: Nuyan Yiğit, Atatürk’le Otuz Yıl İbrahim Süreya Yiğit’in öyküsü s.13-18) Mustafa Kemal ve Ragıp Bey’in fotoğraflarına baktığımızda Ragıp Bey’in de şişman olduğu gözükmektedir. Hem üvey babaya karşı hoşnutsuzluk hem de annesinin ikinci eşinin fiziki görünümü de (bk. Fotoğraf-1) Kolağasıyla Mustafa Kemal arasındaki benzerliklerden biridir.
2. İLK MADALYA
“Dört yıl önce madalya aldığı Yunan savaşına kadar özel bir askeri başarısı olmamıştı.” (s.85)
YN: Atatürk’e ilk nişan Şam’daki hizmetlerinden dolayı 1906’da verilmiştir. İlk madalya ise Çanakkale’deki başarısından ötürü V. Mehmet tarafından 1915’te verilmiştir. (Kaynak: Anıtkabir Atatürk Müzesi Kataloğu, Anıtkabir Komutanlığı 1994. ISBN: 975-95835-0-X.). Burada yazarın bir durum saptamasından çok önceki mücadeleleri görmezden gelerek işi sadece madalyaya odaklayarak küçümseyici bir ifade kullandığını ekleyelim. Mustafa Kemal’in askeri dehası madalyadan çok önce Trablusgarp cephesinde İtalyanlara karşı savaşırken ortaya çıkmıştır. (Kaynak: Doç. Dr. Hüner Tuncer, Trablusgarp ve Balkan Savaşları 1911-1913, Tarihçi Kitabevi, 2018)
3. KOLAĞASININ HARBİYE’DE DEVRİMCİ FİKİRLERLE TANIŞMASI (NAMIK KEMAL’İ GİZLEYİP NAPOLEON’U ÖNE ÇIKARMAK )
“Harbiye’den mezun olduğunda pek çok subay arkadaşı gibi idealistti ve kadınların Araplar gibi aşırı kapanmasına karşıydı. Dört kadınla evlenen Hacı ağalardan, genç kızlarla evlenen yaşlı zenginlerden de nefret ederdi”
“Kolağası Harbiye’de ihtilalci öğrencilerin padişah karşıtı bildirilerini de okumuştu. Elden ele gezen Napolyon biyografisini bir gecede bitirmiş, Fransız İhtilalinin kahramanlarının “liberté, égalite, fraternité” diye haykırırken ne istediklerini anlamış ve zaman zaman içtenlikle hak vermişti onlara.” (s.86)
YN: Bu ifadeler de okurda Mustafa Kemal çağrışımı yapmaktadır. Bu konuda yapılmış olan bir akademik çalışmada şöyle denilmektedir:
“ Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi fikirlerinin oluşumunun temelleri Harbiye öğrenciliği yıllarına dayanmaktadır. II. Abdülhamit’in İstibdat Dönemi’ne denk gelen bu süreçte Namık Kemal’in eserlerini okuyarak vatanperver ve özgürlükçü görüşlerin zihninde yerleştiğini Mustafa Kemal Atatürk kendi beyanatında belirtmektedir. “Harbiye senelerinde siyaset
fikirleri baş gösterdi. Vaziyet hakkında henüz nafiz nazar hâsıl edemiyorduk. Sultan Hamid devri idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Takibat sıkı idi. Ekseriyetle ancak koğuşta yattıktan sonra okumak imkanını buluyorduk. Bu gibi vatanperverane eserleri okuyanlara karşı takibat yapılması, işlerin içinde bir berbatlık bulunduğunu ihsas ediyorduk. Fakat bunun mahiyeti gözlerimiz önünde tamamiyle tebellür etmiyordu.” (Kaynak: Haldun EROĞLU, Mustafa Kemal Atatürk’ün Düşün Dünyasının Oluşumundaki Etkenlerle İlgili Bazı Görüşler ,Ankara Üniversitesi Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s. 27-28, Mayıs-Kasım 2001, s. 285-298)
Romanda anlatılanla araştırma sonucunu karşılaştırdığımızda Mustafa Kemal’in Harbiye’de öğrenciyken siyasi düşüncelerinin oluştuğu tezi doğru ancak bu düşüncelerin romanın yaptığı gibi Namık Kemal’in adını hiç zikretmeden “yerli değil yabancı kaynaklardan” sadece Fransız Devriminin kendi kaynaklarını okuyarak oluşturduğu tezi yanlıştır.
Romanda anlatılan padişah karşıtı bildiriye gelince Mustafa Kemal Harbiye’de öğrenciyken kendisi gibi vatanın tehlikede olduğunu düşünen subay adayı arkadaşlarıyla birlikte birçok yazı çalışması yürütmüştür. Çıkardıkları “Vatan” adlı tek sayfalık siyasi içerikli gazete yüzünden yakalanan grup, vatansever öğretmenler sayesinde kurtulmuştur.
4. KOLAĞASININ BAŞKALARININ KAHRAMANLIKLARINI KULLANARAK YENİ DEVLETİ KURMASI
Valilik makamındaki bir çatışma sırasında kolağası bir kenarda saklanıp çatışma bitince bir şirketin logosunu taşıyan bayrağı alıp sallayarak yeni devleti ilan ediyor. (s.314-320)
YN: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Mustafa Kemal hep ön cephededir. Kolağası gibi sütunun ardından izlememiştir. Bugün kullandığımız Türk bayrağının tarihi I. Kosova Savaşı’na (1389) kadar uzanmaktadır. Yani gelişigüzel bulunmuş bir bez parçası değildir. Sanal ülke Minger’in bayrağının ortaya çıkış hikâyesi postmodern kaygılarla ironik bir biçimde anlatılmış ama burada benzerlik ilişkisi bulunmuyor.
5. KOLAĞASININ YENİ DEVLETİN TEMELİ OLARAK MİLLİYETÇİLİĞİ ÖNE ÇIKARMASI
Kolağası tesadüfen kurulan yeni devlette halka yaptığı ilk konuşmada padişaha bağlı olmayacaklarını söyler ve “Yaşasın Minger! Yaşasın Mingerliler! Yaşasın Minger milleti!” diye bağırması (s.323)
YN: Atatürk’ün de padişaha karşı oluşu, bir çok konuşmasında Türklüğü öne çıkarması ve Atatürk’ün altı ilkesinden birinin milliyetçilik olduğu düşünülürse Kolağası karakteriyle Mustafa Kemal bu yönden de benzemektedir.
6. KOLAĞASININ DİL DUYARLILIĞINA ELEŞTİRİ
Atatürk’ün Türkçe’ye olan ilgisi Kolağası üzerinden şöyle anlatılıyor:
“ Türkçe gibi Rumca’da ileriki yıllarda kenara itilecekti anlaşılan. Milliyetçi ve dilci bir hayal olan Mingerce’nin tek dil olması, o anda karantina sorunları için samimiyetle toplantıya katılanlar tarafından fazla hayalperestçe bulunarak ciddiye alınmadı.” (s.340)
“Herkes kardeşçe, ecdadımızın yüzlerce yıl konuştuğu Türkçe ve Rumca hatta İtalyanca ve Arapça niye Minger dilinden daha aşağı görülüyor diye soramaz kimse.”(341)
YN: Kolağasının bu çalışmaları farklı dillere tahammül göstermeyen ve geçmişle bağları koparan bir çalışma gibi yansıtılmış. Oysa Atatürk 1932’de Türk dil devrimini Türkçe’yi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için yapmıştır. Çünkü millet aynı dili konuşan insanlalar topluluğudur. Dilse düşüncenin aynasıdır. Arap gibi,İranlı gibi, Fransız gibi konuşarak Türk gibi düşünemezsiniz. Yine romanda resmi dilin tek dil olarak vurgulanması özellikle bugün kimi bölücü çevrelerin farlı etnisitelerin duyarlılığını kaşımasına benziyor.
“Komutan adada eski Mingerceyle şu veya bu şekilde ilgilenmiş kayda değer kişilerle bir toplantı düzenledi. Bunların bazıları çocukluk ve mahalle arkadaşları, bazıları da Murakabe Müdürünün istihbarat işlerini yürütürken Minger ayrılıkçısı diye dosya tuttuğu, hapse atma tehdidiyle sindirdiği kişilerdi.”
YN: Devletin başı olarak kolağasının dilcilerle çalışmasıyla Atatürk’ün Türk Dil Kurumu üyeleriyle yaptığı çalışmalar arasında benzerlik vardır. Yine Türk Dil Kurumunun ilk genel sekreteri Ermeni asıllı Agop Dilaçar’ı hatırlatan ifadeler var. Tabii önemli bir farkla. Agop Dilaçar dönemin vatansever bir dil uzmanı olduğu için o makama getirilmiştir. Bu aynı zamanda Atatürk’ün etnik bir ayrımcılık yapmadığının da kanıtlarından biridir.
7. MİNGER MİNGERLİLERİNDİR
“ Aynı anda ‘Minger Mingerlilerindir’ dedi Kolağası.” (s.332)
YN: Atatürk’ün Yunan’ı yendikten sonra yabancı basına verdiği demeçte söylediği “Türkiye Türklerindir” sözünü hatırlıyoruz.
8. OSMANLI NİŞANLARINI ÇIKARMA
“Osmanlı nişan ve madalyalarını çıkarmış ama askeri savaş üniformasını üzerinde tutmuştu.” (s.337)
YN: Atatürk de milli mücadelenin başında Osmanlı nişanlarını çıkarmıştır
9. İLK CUMHURBAŞKANI
Kolağasının rütbesi paşaya çıkartılır ve Minger’in ilk cumhurbaşkanı olur. (s.340)
10. KOLAĞASINA SUİKAST
Kolağasına suikast düzenlenir. Bu suikastten kurtulur ve sonrasında idamlar olur. (s.355-360)
YN: Atatürk’e de 1926’da Ziya Hurşit tarafından İzmir’de suikast planlanmış ancak gerçekleştirilememiş, bu kişiler sonrasında idam cezasına çarptırılmışlardır
11. ATATÜRK’ÜN MİLLET TANIMI
“Ben Mingerliyim diyen herkes Mingerliydi. Yüzyıllarca Mingerlilere ‘ben Mingerliyim’ demek yasak olduğu için, bu en güzel söz bir dua gibi kutsal telakki edilmeli, kişiye bundan daha fazlası sorulmamalıydı.” (s.401)
YN: Burada da Atatürk’ün millet tanımı akla geliyor. “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir.” Ancak bunu diğerleri sorgulamasın, dua gibi kutsal kabul etsin diye demedi. Milleti birleştirecek formülün bu olduğunu görerek söyledi. Yazar dua falan diyerek bunu anlamadığını ortaya koymakta.
12. KOLAĞASININ MEZARI İLE ANITKABİR ARASINDAKİ BENZERLİK
Kolağası öldükten sonra onun için yapılan kabir bütün şehirden görülmektedir. (s407)
13. ATATÜRK’Ü ELEŞTİRME HAKKININ YASAK OLMASI
(Kolağasıyla ilgili efsanelerden söz edildikten sonra) “Bu efsaneleri biraz eleştiren, yapmacıklı bulan, abartmalara dayanamayıp bir şaka yapan pek çok insan da hapse tıkılmıştır.” (s. 480)
YN: Yazar adeta bir faşizm portresi çizmiştir. Gerçeklikle ilgisi olmayan ama Atatürk karşıtlarının çiğneye çiğneye bıkmadığı bir iftirayı Kolağası üzerinden tekrarlamıştır yazar.
14. CUMHURİYET OSMANLININ ZULMÜNÜ DEVRALMIŞTIR TEZİ
İsyankâr bir adam olan Şeyh Hamdullah’ın kardeşi Ramiz ve üç arkadaşı idam edilir. Bunun üzerine kitapta kurmaca bir Yunanlı yazar şöyle yazmıştır:
“Yeni idarenin Osmanlının zulmünü devraldığı, zaten Osmanlının meseleler karşısında adam asmaktan baika bir şey bilmdiği yolunda Türk ve İslam karşıtı gözlemler vardır ne yazık ki” (s.362)
YN: Asılan kişinin romanda Şeyh Hamdullah’ın kardeşi Ramiz olduğu düşünüldüğünde cumhuriyetin ilk yıllarında cumhuriyete karşı isyan eden Şeyh Sait vb. kişilere uyguladığı cezalar çağrışım yapmaktadır.
15. KOLAĞASININ TARİH TEZİ VE ATATÜRK’ÜN TARİH TEZİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER
Cumhurbaşkanı Kamil, arkeolog Selim Sahir Minger tarihini yazarken siz bu adaya sonradan geldiniz sözünü eleştirir. Ona şöyle der:
“Minger milleti bugün evinin uzakta başka bir yerde olduğunu ve bu adada eskiden başka bir milletin yaşadığını hele hele sizin gibi alimlerden işitmek istemeyecektir. “
YN: Atatürk de Türklerin Anadolu’daki miladını 1071’e dayandıran tarihi tezlere karşıdır. Atatürk, Anadolu için “yedi bin yıllık Türk beşiğidir” sözünü kullanır. Anadolu’da yaşamış eski uygarlıkları da Türklüğün bir parçası olarak kabul eder ve bu yüzden cumhuriyetin ilk kurumlarına Sümerbank, Etibank gibi isimler verniştir. Romanda Kolağasının tarih bilimine de ayar verdiği yani bilime de rota çizdiği açıkça görülmektedir. Oysa Atatürk’ün yaptığı bir ayar vermeden çok bir devlet kurucusunun padişah tebası gibi görülmüş bir toplumun millileşmesi için çaba harcamasıdır.
16. ÜLKEDE İKTİDAR BOŞLUĞU VARKEN KOLAĞASININ DİLLE UĞRAŞMASI ELEŞTİRİLİYOR
“Ama şehirde bir iktidar boşluğu ve anarşi hüküm sürerken, Komutanın yalnızca Minger dili ve karısıyla ilgilenmesinin anarşi ve başıbozukluğu artırdığı, daha önemlisi, yeni devletin verdiği umutların ve iyimserliğin hızla kaybedilmesine yol açtığı doğrudur.” (s.398)
YN: Atatürk ömrünün son yıllarında Türk dili çalışmalarına ağırlık vermiş, hatta mirasını Türk dil ve tarih kurumlarına bağışlamıştır ama yazara şunu hatırlatmak isterim ki bu dönemde yani 1930’larda Türkiye Cumhuriyeti gerileyen değil anayurdu çelik ağlarla donatan, fabrikalar açan, modern okullar açan bir ülke durumundadır.
17. TÜRKİYE CUMHURİYETİ KURUCULARININ OSMANLI İÇİN KULLANDIĞI DİL ELEŞTİRİSİ
“Hatıralarında kraliçe ve kocasının Kızkulesi’ne bu ziyaretinden söz ederken, onlardan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının son Osmanlı padişahlarından söz ederken kullandığı küçümseyici, aşağılayıcı dili kullanmıştır.”
YN: Olay akışında hiç ilgisi yokken bu örneğin verilmiş olması ilginçtir. Bu ifadelerden Atatürk’ün İngilizlere sığınan padişah Vahdettin için Nutuk’ta kullandığı ifadeler akla gelmektedir. Ne yapmış olursa olsun bir padişahın hiçbir şekilde bir başka devlete sığınma talep etmemesi gerektiği için Atatürk’ün bu ifadeleri kullandığını eklemeyi unutmuş Orhan Pamuk.
ROMANDA ATATÜRK’Ü ELE ALIŞ DIŞINDA NEOLİBERAL İDEOLOJİNİN YANSIMASI TEZLER
1. Laiklik Asker Zoruyla Ayakta Tutulmaktadır
“Hem Minger’de hem de daha sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde paşalar, şeyhlerden daha güçlüydüler elbette ve modern Türk ve Minger laikliği buna dayanır.” (S.214)
2. Resmi Tarih’e Güvenmemeli, Şiddetle, Silahla Kazanılan Başarının Kutlaması Olmaz
“22 Haziran tarihi adada yüz on altı yıldır ‘Telgraf Bayramı’ olarak kutlanır ve resmi daireler, okullar tatil edilir. Karantina Neferlerinin sabah Garnizon’dan Postane’ye yokuş aşağı yürüyüşü, Bayram törenlerinde kasketli yaşlı telgrafhane memurları tarafından canlandırılır. Bugün adalılar Garnizon’dan gelen “neferlerin” telgraf memquru değil, asker olduğunu unutmuşlar mıdır? Olayın silah atmalı şiddet kullanmalı bir baskın değil, şenlikli bir modernlik çabası olarak hatırlanmasını bazı resmi “tarihçiler” Minger milletinin şiddetten hoşlanmamasıyla açıklar ama ne yazık ki bu üstünkörü gözlem inandırıcı değildir.” (s.267)
YN: Baskını yapanlar asker basılanlar memurken resmi tarih basanları memur yaparak, olayları çarpıtarak tarihi tepetaklak etmektedir görüşü örtük ileti biçiminde sunuluyor. Ayrıca silahla kazanılan ya da silahların gölgesinde kazanılan zaferlere dayalı milli bayramlarımız da (19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos) aslında eleştirilmiş oluyor.
3. Milliyetçilik kötüdür, milli devletlerde acılar güzelmiş gibi gösterilir, milliyetçilik saçmadır, 1930’lar kötüdür
“Üç yıl önceydi bu. O zaman milliyetçi kavgalardan, savşlardan, salgınlardan uzak olan ada öyle huzurlu bir yerdi ki, bugün insanın hayal bile edemeyeceği bu tür siyasi sohbetler ve dostluklar mümkündü.” (s.276)
“Ne yazık ki günümüzde adada yayımlanan ilkokul ve ortaokul kitaplarında, sözünü ettiğimiz veba öksüz ve yetimlerinin acıklı maceraları sanki çok güzelmiş gibi romantik bir milliyetçilikle abartılır ve çoğu kısa sürede ölecek bu kimsesiz çete çocukları sanki vebadan ölmüyorlarmış gibi hikâye edilirler. Bazı ders kitaplarında zavallı çocuklardan Aral Gölü yöresinden binlerce yıl önce gelmiş en eski, en saf ve hakiki Minger evlatlarıymış gibi söz edilmiştir 1930’larda” (s.278)
“Mingerli olmanın bir kan meselesi olarak algılandığı ve temellendirildiği 1930’lar ve 1940’larda hürriyet mücadelesinin bu en dramatik anı hatırlanmış ve Mingerlileri harekete geçiren şeyin, devletin kurucusunun bileğinden, parmaklarından bayrağa ve aşağıya damlayan kan olduğu açıkça yazılmıştır. Bu kan binlerce yıl önce Aral Gölü’nün güneyinden adaya göç eden ve çok özel bir dili olan soylu Minger milletinin kanıydı.” (s.328)
YN: Aral Gölü’nün güneyinden göçen halk ifadesi Hazar Denizinden batıya göç eden Türkleri çağrıştırmaktadır.
“Konu milliyetçilik ve dile geldiği için hayatımın mutsuz günlerinden bir başkasına değineceğim. 2012 yılında UEFA Avrupa Şampiyonası eleme maçında nüfusu o zaman yarım milyona ulaşmış olan Minger’in milli futbol takımı İstanbul’da Türkiye’yi son anda verilen (belki) haksız bir penaltıyla 1-0 yenip eleyince, güzel Türkçeyle güzel Mingerce arasındaki bölünmüşlüğüm bir ıstıraba dönüştü. Öfkeli taraftarlar İstanbul’daki Minger lokantalarını, Minger çörekçilerini ve adında Minger olan pek çok dükkânın camlarını kırdılar, vitrinleri tahrip ettiler ve bazı işyerlerini yağmalayıp kısmen yaktılar” (s.526)
YN: Anlatıcının burada da milliyetçilikle holiganlığı, serseriliği karıştırdığı görülüyor. Milliyetçiliği ne yapsam da kötülesem çabası var.
4. Batı ileridir, doğu geridir, ilkeldir, canidir. Hristiyanlar kurallara uyar, Müslümanlar uymaz. Kolağası batılı olduğu için moderndir.
Hindistan’da ve Çin’de insanların koleradan kırıldığı bir ortamda İzmir’de salgının durdurulma nedenini Bonkowski Paşa şöyle açıklar:
“İzmir’de hastalık bir Rum mahallesindeydi. Üstelik İzmir’in ahalisi çok münevver ve medenidir. Minger adasında hastalık daha çok Müslüman mahallelerinde ve şimdiden on beş kişi ölmüş. Orada işimiz daha zordur.”
“Doktor Nuri Müslümanları karantina kurallarına uydurmanın Hristiyanları uydurmaktan daha zor olduğunu tecrübeyle biliyordu.” (s.21)
“(Kolağasından söz ederken) Avrupai düşüncelerinde Mingerli, Akdenizli olmasının, Ortodokslara yakınlığının etkisi vardı elbette.” (s.86)
Bk. Jean Pierre hikayesi.(s.91)
YN: Olayların geçtiği 1901’de İslam coğrafyası büyük oranda yoksul ve sömürgeydi. Bununla birlikte cehalet de vardı. Ancak bu ve romanın birçok bölümünde batı hep bir uygarlık merkezi olarak alınmıştır. Hatta kolağasının modern düşünceli olmasını da Mingerli, Akdenizli olmasına bağlamıştır. Doğudan bir Kolağası çıkmaz demeye getirmektedir. Doğunun cehaleti üzerine kurulu birinci paragrafta ilk başta doğru gibi görünen batıcılık romanın ilerleyen aşamalarında AB’ye methiyeler düzmeye kadar vardırılacaktır.
5. Egemenler gerçekleri söyleyenlere hep dış mihrak derler
“Minger İzmir değildir!” dedi Vali. ‘Burada hastalık yok. Padişahımız hazretleri buraya gelişinizi bu yüzden gizli tuttular. Ama salgın varsa, İzmir’deki gibi karantina kararları alıp salgını durdurmanıza da irade buyurdular. Salgın haberlerini çıkaran Karantina Heyeti üyesi Rum doktorların Yunanistan yanlısı olması ve kötü niyetli konsoloslar Zat-ı Şahane’yi şüphelendirmiş ve sizin Minger Karantina Heyeti ile görüşmenizi yasaklamıştır.” (s.38)
“Vali Paşa Giritli bir Rum olduğu için pirelendiği Karantina Müdürünün bu telgraflarından haberdar olunca onun gizli bir Yunan milliyetçisi olduğunu adadaki yaz ishallerini Osmanlı’nın başarısızlığının kanıtı olsun diye büyüttüğünü iddia etmişti.” (s.89)
6. Türk kimliğinin vurgulanmayışı
YN: Romanda Türk adı birkaç kez geçerken adada yaşayan topluluklar veya Osmanlı’nın diğer yerlerindeki topluluklardan söz ederken sürekli Rumlar ve Müslümanlar denmektedir. Oysa dini kimlik öne çıkarılacaksa öteki topluluğa da Hristiyan denmesi gerekirdi. Romanın birçok yerinde bu böyle ama biz bir iki tanesini alalım:
“Bunların hepsi de kendilerine fiyakayla ‘konsolos’ denmesini isterler ve Müslüman sandalcılar kâhyâsı Seyit’i kaba ve cahil diye dışlar, türlü bahanelerle ona ve adamlarına iş vermezlerdi. Oysa Âl-iOsman’ın bayrağını taşısın taşımasın, limana gelen bütün gemilerin boşaltılması işi bütün sandalcı ve hamallara eşit olarak verilmeliydi. Bu yüzden de Müslüman sandalcılar az iş alıyor ve geçim sıkıntısından sandallarını satıyorlardı. Ben Müslüman hamalları koruyunca, Zat-ı Şahane’ye ve Mabeyn’e aleyhime yazılar yazdılar.” (s.82)
“Yalnız konsoloslar değil! Gazeteciler, ister Rum, ister Müslüman, her ne bahaneyle mesela yarın cenazede size yaklaşırlarsa, asla mülakat vermeyiniz.” (s.83)
7. İslam coğrafyasında emperyalizme karşı çıkanlar özellikle dindar ve muhafazakâr kesimlerdir
YN: Romanda emperyalizme karşı çıkanın özellikle tarikatlar ve dini gruplar olduğu Çin’de Çin’i işgal eden batılı devletlere karşı 1900’lerde çıkan isyanın Boxer tarikatının isyanı olduğu hatırlatılmaktadır.
“Bu da yoksul Çin halkını, özellikle muhafazakârları ve dindarları isyan ettirdi. İktidardaki Mançulara ve “yabancılar”a, özellikle Hristiyan ve Avrupalılara karşı ayaklanmalar başladı. (…)Hızla yaygınlaşan halk isyanının arkasındabatılıların “Boxer” dedikleri ve geleneksel büyü ve kılınç törenlerinin gizemlerinden güç alan bir tarikat vardı.” (s.29)
YN: Elbette batı sömürgecilerinin Hristiyan ağırlıklı olması Müslüman halkın tepkisini artırır ancak bu işin bayraktarlığı yurtsever her kesimdedir. Bir durum tespiti yapılıyor gibi gözükse de emperyalizme karşı cephede soru işareti uyandıracak, o cepheye fitne sokacak bir tespit gibi gözüküyor ve aynı zamanda bu tespit emperyalistlerle iş tutan kimi tarikatların olduğu gerçeğini de gizlemektedir.
8. Memurlar, devleti yönetenin hoşuna gitmeyecek işleri yapmaz. Toplum için önemli acil ve önemli işleri devletle bağı olmayanlar yapar
“Aslında taşrada salgını belirleyip İstanbul’a ilk ihbarı yapmak karantina teşkilatlarının işiydi. Ama çoğu zaman bu acil ve önemli işi karantina memurları değil, kendi özel muayenehaneleri olan ve küçük yerel hastanelerde, kliniklerde ve eczanelerde hasta gören Rum doktorlar yapardı. Çünkü karantina teşkilatlarının üyeleri devlet memuruydular ve İstanbul’un hoşuna gitmeyecek herhangi bir bildirimin sorumluluk işi olduğunu bildikleri için acele etmezlerdi.” (s.88)
9. Millet bilinçsizdir. Doğru bir iş yaparsa da asker korkusundan, baskıdan yapar
“ ‘Efendim, askere hiç mi gerek yoktur yani?’ dedi Alman konsolos alaycılıkla. “Asker korkusu olmasa halk yasak dinlemez” dedi Fransız konsolos. “ (s.119)
10. Mingerde özgür basına tahammül edilmez. Basının görevi devlete destek vermektir.
“Matbuatın görevinin devlete destek vermek olduğunu, yanlış bir şey yazarak başını belaya sokmamasını söyleyerek ve gülümseyerek tehdit etti.” (s.143)
“ ‘Hür Minger’de matbuat hürdür’ dedi Sami Paşa. ‘Ama bu tarihi ve milli meselede bize sormadan hemen aklınıza geleni yazmayınız. Sizin halisane duygular ve heyecanla yazdığınızı bu haydutlar, çeteciler ve düşmanlar hemen suistimal edip hürriyet ve istiklal aleyhine kullanacaklardır.” (s.336)
11. Dünyanın huzurunu, sağlığını bozan ülkelere dışarıdan müdahale haktır
Minger’den kaçan potansiyel veba taşıyıcılarını valinin durduramaması nedeniyle Düveli Muazzama (İngiltere, Fransa) adayı savaş gemileriyle ablukaya alır. (s.256-257)
YN: Yabancı savaş gemilerinin Minger sularında ne işi var demek yerine ülkedeki yönetim zaafının öne çıkarılması o gemileri aklamak gibi olmuş.
12. Minger için silaha sarılanlar bunu bağımsız Minger için değil padişah için yaptılar
“Yani ateş edenler tetiği bağımsız Minger için değil, padişah için çekiyorlardı.” (s.317)
YN: Kurtuluş savaşına katılanların bağımsız bir ülke için değil padişahı kurtarmak için savaştığını söyleyenleri andırıyor.
13. Minger’in ilk Anayasasında tarif edilen devletle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki benzerlikler. (Mingerya Mingerlilerindir)
“ ‘Bir: Minger milleti Minger adasında, Mingerya’da yaşar’ diye yazdırdı Sami Paşa. İki: Mingerya Mingerlilerindir. Üç: Hür ve Müstakil Minger ülkesi Mingerya’yı Minger Cumhuriyeti Devleti idare eder….” (s.339)
14. Milli devlet herkesi zorla tek bir kimlikte eritmiştir
“Kısa süre içinde Rum cemaatinden önde gelen kırka yakın aydın ile evlerinde Türkçe konuşan ve kütüphanesi olan on iki Müslüman okuryazar (fazla da yoktur onlardan) ayrımcılık suçuyla kalenin hapishanesine atıldı.” (s.501)
YN: Burada ülke içindeki farklı kökenden insanların zorla tek bir kimliğe sokulmaya çalışıldığını ifade ederken buradaki duyarlılıkları kaşımaya çalışmıştır. Oysaki milli devletler farklı etnik unsurların bir millet
kimliği altında bir araya getirilmesiyle oluşur.
15. Türkiye Cumhuriyeti hanedanın mallarına el koymuştur.
“Türkiye Cumhuriyet’nde Osmanlı hanedanının ülkeye dönüşü yasaklanarak mallarına çaktırmadan ve dolaylı olarak el koymak kolaylaştırılmıştır!” (s.523)
YN:Buradan bir hukuksuzluk çıkartılmaya çalışılmıştır. Burada da cumhuriyete hukuksuz olma ithamı vardır.
16. 2000’li yıllarda milliyetçilik olmaz
“2000’li yıllarda, artık eski tarz imparatorluklar ve sömürgeler çok gerilerde kalmışken, “milliyetçi” yalnızca devletin her dediğini onaylayan, iktidardakilere dalkavukluk etmekten başka bir niyet beslemeyen ve hükümeti eleştirecek cesareti olmayanlara itibar kazandırmak için kullanılan bir sıfata dönüşmüştür. Oysa hayranlık duyduğumuz “Kolağası” Komutan Kamil’in zamanında milliyetçilik sömürgecilere isyan eden ve onların hiç durmayan makineli tüfeklerine karşı elde bayrak cesaretle, kahramanca koşan vatanseverlere verilen itibarlı bir sıfattı.”
YN: Kolağasının itibarı burada teslim edilmiş gibi gözükse de onun dönemi anlatılırken yukarıda sıraladığımız olumsuz bakış açısı aslında bu itibar tesliminin bugün milliyetçiliğin gereksiz olduğunu anlatmak için yapılmış gözüküyor. Oysa sömürgeci devletler bitmemiş yalnızca biçim değiştirmiştir. Emperyalizm dün olduğu gibi bugün de ulus devletleri parçalama derdindedir. Örnekleri çoktur. Bu durumda milliyetçilik, vatanseverlik gibi duygular buna karşı direnişin temelleridir.
17. AB güzellemesi: demokrasinin ve muhaliflerin koruyucusu
“2008 yılında Minger AB tarafından aday ülke ilan edilince, değil benim gibi ılımlıları, sert muhalif diye hapse tıktıkları pek çok kişiyi, solcuları ya da Türk ve Rum vakıf mallarına el koyan haydutları eleştirenleri sindirmek de zorlaştı.” (s.524)
YN: Romanın en can alıcı cümleleri biraz da bunlar. Anlatıcı aradığı demokrasiyi emperyalist bir uluslararası kuruluşta bulmakta ve çareyi orada görmektedir.