Merhaba Ardıç, Tuval üzerine yağlıboya, 180 x 180 cm., 2021-COLLAGE

(Pülümür Haber)

Pülümürlü Ressam Songül Canerik’in eserleri, Ankara Fırça  Sanat Galerisinde sergileniyor. Süreyya Su’nun  küratörlüğünde düzenlenen sergi, 4-22 Mart tarihlerinde gezilebilecek.

Pülümürlü Ressam Songül Canerik

Pülümürlü ressamlarımızdan Songül Canerik’in eserleri Ankara’da sergileniyor.  Ankara Fırça Sanat Galerisinde  gerçekleştirilecek serginin adı,  “Sonrası…”  Sergi, Süreyya Su’nun küratörlüğünde düzenleniyor.

“Sonrası…” adlı serginin açılışı  4 Mart’ta yapılacak.  Sergi, 4-24 Mart tarihlerinde sanatseverler tarafından gezilebilecek.

Merhaba Ardıç, Tuval üzerine yağlıboya, 180 x 180 cm, 2021

SONGÜL CANERİK KİMDİR?

Songül Canerik, Pülümür doğumlu. Pülümür Kırmızıköprü YİBO mezunu. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde alanında yüksek lisans eğitimi gördü.

Midyeci, Tuval üzerine yağlıboya, 140 x 180 cm,  2021 
                                                                                                                  

Küratör Süreyya Su, Songül Canerik’in eserleriyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapıyor:

SONRASI…

                                                          Süreyya Su

“Sonlu olduğumuzu bilmek”, diyor Nancy, “varoluşlarımıza anlam vermenin biricik aracı bu”dur. Varoluşumuz demiyor, varoluşlarımız diyor Nancy. Mutlu, kederli, kudretli, zayıf, sağlıklı, hasta, zengin, fakir, gerçek, yalan, yapay vs. varoluşlarımız vardır. Bunların her biri hayatımızın farklı zamanlarında olabileceği gibi, aynı zamanda birinden diğerine geçişli de olabilir. Songül Canerik’in resimlerinde de varoluşlarımızın daha çok karamsar, bunaltılı, sıkıntılı, zorlu, acılı durumlarından tam karşıtı bir duruma geçebilme olasılıklarını, sonrasına dair bir umudu, acının virtüel gücüne dair bir sezgiyi görüyoruz.

Pandemi öncesi işlediği temaya ait bir resminde, hasta yatağında yatan kişiyi yüzüne ışık yansırken ve yüzünde sakinlikle görüyoruz; sonrasında belki iyileşmiş olarak çıkacak, belki ölecek; ama ölüm acı çeken bir hastanın sevenlerine acı veren, kendine şifa veren bir olaydır. Hasta acısını burada ve buradakilere bırakarak gider; bu hayattan sonrasına, belki başka bir hayata belki hiçliğe. Ama hiçlik varlığın özüdür zaten.

Canerik’in peyzajlarında da bir geçiş zamanının izlenimleri var: geceden sabaha ya da yağmurdan önceye. Ama kopacak bir fırtınanın gelişine dair bir durum yok, rüzgâr bile yok. Doğa ve doğadaki insanlar sakin, tevekkül ve tefekkür içinde bekliyorlar. Beckett’in sahne ve karakterlerindeki gibi… Uzun sürmüş bir gecenin sonrasında doğacak günün aydınlığını ya da yağacak yağmurun bereketini ya da günün getireceği nasiplerini bekliyorlar. Öylece, hareketsiz, umutlu olmaktan çok kaygılı, sıkıntılı, bazen isteksiz eylemlerle… Çünkü sonrası meçhul, ama belli de, sonrası tekrar, sonrası aynı… Yine de umudun yerini alan bir beklenti, arzu olmayan bir istek var karakterlerin yüzünde ve bu beklentiyle hep aynının döngüsü içine sıkışmış bir hayatın olumsallığında meydana gelecek olaylara güvenle yeninin, başkasının, farklının, aydınlığın, esenliğin geleceği o sonrasını düşünüyorlar; melankolik bir düşlemenin eşliğinde seyrederken düşünme (reflexion) şeklinde.

Yine Nancy, “Eğer her varoluş biricikse, bunun sebebi doğup ölmesidir. Bu aralıkta var olduğu için biriciktir” diyor. Evet; nasıl ki aşk, içinde olduğumuz toplumdaki birini veya birilerini biricik olarak görmeye neden oluyorsa, ölüm bilinci de içinde yaşadığımız hayattaki varoluş biçimlerinin biricikliğini görmeyi sağlar. Songül Canerik bunu tuval üzerinde figür ve renkle yapıyor. Resimlerinde öne çıkan sarı renk ve sarı yağmurluk geçiciliği, sonluluğu ve ölümü temsil ettiği gibi, bir dikkat çekme, gösterme çabası aynı zamanda. Canerik’in hemen hepsi pandemi döneminde yaptığı resimlerde salgının neden olduğu hayatın geçiciliğine ve sonluluğuna dair duygudaki yoğunluk sarı rengin kullanımında dışa vuruyor. Diğer yandan sarı yağmurluğu ressam, bir kadına, bir işçiye, bir yoksula, bir yalnıza giydirerek günümüzde politikanın, medyanın, toplumun görmezden geldiğini görünür kılmaya, belirginleştirmeye, madunun biricikliğini göstermeye çalışıyor. Ayrıca korona virüsünün sınıf ayrımı yapmadığı savına karşı, ölümü temsil eden sarı yelekleri bir kefen gibi kadınlara ve alt sınıftan insanlara giydirerek, virüsün ölümcül etkisinin bilakis sınıf ayrımı yaptığını vurguluyor. Gerçekten de pandemiden sonrası, sınıf çelişkisinin ortadan kalktığı değil, daha arttığı bir toplumla geliyor.

*Jean-Luc Nancy, Aşırı İnsani Bir Virüs, İnsan Yayınları, 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir