AW392884

AW392884

BİR BABA DOSTU “AHMET ÖĞRETMEN”*

Bugün Ahmet Öğretmen’i ziyaret ettim.

Elini öptüm. 90’lı yaşların yorgunu bu güzel insanı süzerken daldım, dünlere gittim…

Yıl 1955. Rahmetli babam Erzincan’ın bir köyünde imam olarak görevine başlar. Henüz resmî bir kadroya sahip değildir. Ücreti köylüden toplanmakta ve camiye bağışlanan bir tarlanın kirasını almaktadır. Babamın en çok sevdiği meşgalesi çocuklara Kur’an okumayı ve dini bilgileri öğretmektir. Bu  köyde de istekli olanlara hem camide hem de evde eğitim vermeye başlar.

Erzincan

Bir müddet sonra aynı köye bir öğretmen atanır. Mesleğine yürekten bağlı, çalışkan, sevgi dolu, ülkesini ve milletini seven Ahmet Öğretmen’in ilk dikkatini çeken, okulda kız öğrencilerin olmayışıdır. Sebebini sorduğunda,  kız öğrencilerin okula gelmek yerine köyün imamına gittiklerini ve Kur’an eğitimi aldıklarını öğrenir. Vakit geçirmeden eşini de alarak babamın kapısını çalar. Kendilerini tanıttıktan sonra biraz umutsuz bir ses tonuyla:

“Hocam kız çocukları okula gelmiyorlar. Sebebini araştırdığımda okul saatlerinde sizin yanınıza Kur’an öğrenmeye geldiklerini tespit ettim. Kız çocuklarının da okula gelebilmesi ve okuma yazma öğrenebilmesi için Kur’an kursu saatlerini okuldan sonra veya hafta sonlarına denk gelecek şekilde değiştirebilir misiniz?” diye ricada bulunur.

Babam:

“Hay hay! Tabii ki. Hatta önce ben kendi kızlarımı okula göndereyim ki diğer çocuklara da örnek olsun.” diye karşılık verir.

Ahmet Öğretmen,  böyle bir cevap karşısında hem şaşırır hem de çok sevinir. Teşekkür edip ayrılırken birden geri döner ve:

“Bana da Kur’an öğretebilir misiniz?” diye sorar. Babam da tabii olarak büyük bir memnuniyetle bunu kabul eder. Ahmet Öğretmen inandığı dinin kitabını okuyamamanın derin eksikliğini bir hatırasıyla dile getirir:

“Önceki görev yaptığım yerde bir gün bir öğrencim koşarak geldi, hasta olan dedesinin durumunun ağırlaştığını, babasının ‘öğretmeni çağır gelip üstüne Kur’an okusun’ dediğini söyledi. Onlara Kur’an okumayı bilmediğimi söylerken ne kadar utandığımı ve mahcup olduğumu anlatamam.”

Pülümür

TUNCELİ PÜLÜMÜRLÜ BİR ALEVİ

 Artık Ahmet Öğretmen’le babam çok iyi dost olmuşlardır. Lakin Tunceli Pülümürlü bir Alevi olan Ahmet Öğretmen’in babamla başlayan dostlukları köyde çok hoş karşılanmaz. Ücretini karşılamanın vermiş olduğu cesaretle  olsa gerek, babama bu öğretmende ne bulduğunu, mezhep ayrılığını da dile getirerek sormaya başlarlar. Babam da onlara rahatsız olmaları gereken hiçbir durumun olmadığını anlatmaya çalışır. Köylüler bu konudaki rahatsızlıklarını daha da ileri götürerek:

 “Allah bilir, sen onu alır bir de camiye getirirsin diye korkuyoruz” derler. 

Babam da “bunda korkulacak ne var, isterse elbette camiye de gelir” der. Köylülerin “onu camiye almayacaklarını” söylemeleri üzerine onlara “bu tutumlarının çok yanlış olacağını, caminin neticede Allah’ın evi olduğunu, saygısını gösterdikten sonra herkesin gelebileceğini” izah eder. Ama ne yazık ki köylüler babamı dinlemezler ve onu mezhebi nedeniyle camiye sokmazlar.

Yıllar sonra Ahmet Öğretmen o günü bana anlatırken gözleri dolarak şöyle diyordu:

 “Ben abdestimi aldım, Cuma namazına gittim. Beni içeriye almadılar. Caminin eşiğinde ağlayıp geri döndüm”…

Pülümürlü Köy Enstitülü Ahmet Öğretmen, köylüler tarafından şikâyet edilir

AHMET ÖĞRETMEN ŞİKÂYET EDİLİR

 Babamdan bekledikleri karşılığı ve desteği göremeyen köylüler,  yaptıklarıyla da yetinmeyerek topluca öğretmeni şikâyet etmeye karar verirler. 20 kişinin imzaladığı bir dilekçe ile “öğretmenin çocukların eğitimi ile ilgilenmediğini, tek derdinin gidip köyün imamından Kur’an öğrenmek olduğunu” gerekçe göstererek İl Millî Eğitim Müdürlüğüne şikâyet ederler. Çok geçmeden bir müfettiş durumu araştırmak için gelir. İlk iş olarak uğradığı okulun çok düzenli-tertipli olduğunu ve çocukların eğitim seviyesinin şehirdekilerden bile daha iyi olduğunu hayret ve takdirle tespit eder. Sonra şikâyet sahiplerini birer birer ifadeye çağırır. Bazı köylülerin ifadeleri ibretlik derecede dikkat çekicidir. Mesela müfettişin: 

“Nereden biliyorsun öğretmenin görevini savsakladığını?” sorusuna cevap olarak:

“Müfettiş Bey, gördüğün gibi okulumuz köyün dışında. Zemheride ben tarla sürmeye giderken okulun önünden geçiyordum. Baktım ki çocuklar kapının önünde titreyerek bekleşiyorlar. Niçin okula girmediklerini sordum. Okulun kilitli olduğunu, öğretmenin de cami imamına Kur’an okumaya gittiğini söylediler” der. Müfettiş kızarak:

 “Zemheride tarla mı sürülür be adam! Sen açıkça yalan söylüyorsun!” der.

AHMET ÖĞRETMEN PÜLÜMÜR’E ATANIR

Daha sonra Ahmet Öğretmen’i çağıran müfettiş durumu anlatır. Tespitine göre öğretmen çok başarılıdır. Bu köy bu öğretmene layık değildir. İsterse tayinine yardımcı olacağını söyler: “Ankara’nın Çankaya’sını bile isteyebilirsin. Ben sana yardımcı olacağım” der. Ahmet Öğretmen teşekkür eder. Yardımcı olacaksa Pülümür’deki köyünde görev yapmak istediğini, Köy Enstitüsünde aldığı tarım eğitimi ile babadan kalma tarlalarını  ekip biçerek köyüne de örnek olacağını anlatır. Engelli bir çocuğu olduğunu, kendi köyünde daha iyi bakılabileceğini dile getirir. Müfettiş bu işi kısa zamanda halledeceğini söyleyerek köyden ayrılır.

KÖY İMAMI,  ÖĞRETMENİN ŞİKÂYETİNDEN DOLAYI ÜZÜLÜR

 Öğretmene müfettiş geldiğini öğrenen rahmetli babam çok rahatsız olur.

Eğer öğretmen Kur’an öğrettiği için bir mağduriyet yaşayacaksa kendisinin de sorumlu olacağını düşünmeye başlar. Müfettiş ayrıldıktan sonra Ahmet Öğretmen’in evine gider. Üzüntülerini ifade edip, bu teftişten bir zarar görüp işini kaybedecek olursa, kendisinin de istifa edeceğini söyler. Kendisinin saat tamir edebildiğini şehirde bir dükkân açıp birlikte işletebileceklerini, geniş bir ev kiralayarak iki aile bir arada kalabileceklerini anlatır. Bütün bunları duygulanarak dinleyen Ahmet Öğretmen olup biteni anlatarak babamı rahatlatır. Yine yıllar sonra o günü anlatırken babamın teklifi karşısında yaşadığı duyguyu anlatan Ahmet Amca “Bunu insana ancak kardeşi yapar. Belki de o da yapmaz” diyordu…

Erzincanlı imam, Pülümürlü Ahmet Öğretmen’in şikâyet edilmesine üzülür, Erzincan Camii Kebir’de göreve başlar

İMAM VE EŞİ, PÜLÜMÜR’DE AHMET  ÖĞRETMEN’İ ZİYARET EDER

Ahmet öğretmen söz verildiği gibi köyüne atanır. Babam da şehir merkezinin en büyük camisi Camii Kebir münhal olunca oraya atanır. Bir müddet sonra annemle babam Pülümür’e Ahmet  Öğretmen’i ziyarete giderler. Annem, yokluğun da dostluğun da büyüklüğünü göstermek için, sadece bir odada hanımı ve beş çocuğuyla yaşayan Ahmet Öğretmen’i babamla ziyarete gittiklerinde tek odalı bu evde kendilerini de yatılı olarak nasıl ağırladıklarını bugün bile anlatır.

AHMET ÖĞRETMEN’LE İMAMIN DOSTLUĞU

Babamla Ahmet Öğretmen’in dostluğu  uzun yıllar sürüp gitti. Her fırsatta görüşmeye çalıştılar. Babam, biri 1995’te biri de 2005’te olmak üzere iki felç geçirdi. Ahmet Öğretmen ziyaretlerini hiç ihmal etmedi. Emeklilikten sonra İstanbul’a yerleşti. Ankara’ya her geldiğinde arayıp ziyaret talebini iletiyordu. Kızının evinden alıp babamın evine götürüp iki kadim dostu buluşturmanın ve sohbetlerine kulak misafiri olmanın zevki de bana kalıyordu.

Köy Enstitülü Ahmet Öğretmen, Erzincan’dan Pülümür’e atanır

VALİ,  BABA DOSTU AHMET ÖĞRETMEN’İ AĞIRLAR

201.’ yılında  ….   iline tayinimiz çıkınca anne babamı da alarak gittim. Ahmet amca ile görüşmelerimiz zorlaşmaya başladı. Ankara’ya her geldiğinde aradı. Ben tayinimizin çıktığını, …..  olduğumuzu telefonda anlatmaya çalışsam da tam ifade edememiş olmalıyım. Müteakip Ankara’ya gelişlerinde de arayıp ziyaret etmek istiyordu. Ben de her defasında   ….. olduğumuzu söylüyordum.  Babamın sağlık durumu da daha kötüye gitti. Evde tedavisini sürdüremeyince hastaneye yatırmamız gerekti. Hatta çoğu zaman yoğun bakıma alınıyordu. Aklıma bir çözüm olarak, zaman zaman gittiğim İstanbul’dan dönerken Ahmet amcayı alır gelirim görüşürler,  fikri geldi. Kendisine söyleyince çok sevindi.

AHMET ÖĞRETMEN, VALİ KONAĞINDA

İlk İstanbul dönüşünde arayıp buluşma noktası belirledik. E 5 üzerinde Kartal Köprüsü’nün altında buluşup arabamıza aldık. Ahmet  amca arabayı bir inceledi ve sordu “Araba senin mi?” “Yok Ahmet amca dairenin” dedim. Çok bir mana veremedi. Vakit biraz geceye kalınca evde yemek meşgalemiz olmasın diye bir yol üstü lokantasında bir şeyler yemek üzere durduk. Gerek arabaya alırken, gerekse de durup kalktığımız yerlerde şoför ve korumanın kapıları açıp kapatmalarından rahatsızlık duyuyor ve “Zahmet etmeyin” diyordu. Lokantada ekip arkadaşlarım başka masaya oturunca da masamıza gelmelerini istedi. Ben de “Tabi Ahmet amca söyleyeyim gelsinler. Ama orada daha rahat yerler” deyince çok üstelemedi. Sonunda Vali Konağının bahçesine girdik bizi korumalar karşıladı. Ahmet amca bir personele bir konağa baktı “Burası neresi” dedi. Ben de “Vali Konağı” dedim. Ahmet amca bana döndü ve “Sen burada ne yapıyorsun?” diye sorunca ben artık tam olarak anlamıştım bir şeylerin tam anlaşılamamış olduğunu. “Ahmet amca, ben  …. Valisiyim” deyince,  Ahmet amca sinirlendi “Oldu mu şimdi. Bana Ahmet amca, Ahmet amca deyip duruyorsun. Vali olduğunu söylemiyorsun. Amcaların sevinmeye hakkı yok mu?”.  

Artık fırçamızı yemenin rahatlığı ile sabah edebilirdik.

“Pülümürlü Emniyet Müdürü, meslek hayatımda tanıdığım en güvenilir arkadaşımızdı.”

PÜLÜMÜRLÜ ÇALIŞKAN EMNİYET MÜDÜRÜ

Bu sıralarda ilimiz Emniyet Müdürlüğü görevini de   …………………. yürütmekteydi. Meslek hayatımda tanıdığım en güvenilir, en saygılı, işine ve personeline kıymet veren bir arkadaşımızdı. Ahmet amca gibi   …………… Müdürümüz de Tunceli Pülümürlüydü. Ertesi gün Ahmet amca ile Müdürümüzü tanıştırdım ve yoğun bakımda tedavi gören babamı ziyarete her ikisiyle gittik. Babam,  Ahmet amcayı görünce çok sevindi, uzun bir aradan sonra iki dostu bir araya getirmiştim. Babama,  “iki Pülümürlü, iki yanına geçsin, bu anı ölümsüzleştirelim, bir fotoğraf çekeyim”  dedim. Babam zor konuşabildiği için üç parmağını kaldırıp elini bana gösterip bir şeyler anlatıyordu. Ben tekrar iki Pülümürlü arasında fotoğrafını çekmek istediğimi söyleyince yine üç parmağını göstererek itiraz ediyordu. Sonunda benim anlamadığımı görünce, Ahmet amcayı, Müdürü ve kendini işaret ederek üç parmağını kaldırdı. Geç de olsa anladım ki onların yanında kendini de Pülümürlü sayıyor ve üç Pülümürlüyü bir fotoğrafta buluşturmamı istiyordu.

DOĞUP BÜYÜDÜĞÜ TOPRAKLARIN KÜLTÜRÜNE BAĞLI

Hiçbir ziyarete eli boş gitmek istemeyen Ahmet amca, doğup büyüdüğü toprakların kültürüne de sonuna kadar bağlı, hakkaniyet ve adalet adına da dik duruşunu hiç bozmayan bir yapıya sahipti. Söz bitip bir suskunluk olduğunda hemen araya girer ve parmağını göğsüme dokundurarak “Bir şiir okuyayım mı?” derdi. Okuduğu Âşık İhsani’ye ait bir şiiri burada paylaşayım:

Âşık İhsani

ÂŞIK İHSANİ’NİN ŞİİRİNİ OKURDU

BALTASINI BİLEDİ

Odun kırıcıydı, adı İlyas’tı

Yanaştım yanına, yüzünü astı.

“İşin nasıl?” dedim, bir küfür bastı,

Arkasından baltasını biledi.

“Bana bak arkadaş!” dedim, dedi “Ne?”

Dedim “Sen bir vatandaşsın”, dedi “Hee!”

Dedim “Kanunun var”, dedi “Çekil be!”

Arkasından baltasını biledi.

Dedim “İlin nere senin?”, dedi “Van”

Dedim “Çoluk çocuk?”, dedi “Sekiz can”

Dedim “Düzelecek”, dedi “Ne zaman?”

Arkasından baltasını biledi.

Dedim “Gidiş?”, dedi “Onlara göre”

Dedim “Kötü mü ki?”, dedi “Bin kere!”

Dedim “Hak, adalet?”, “Tuu” dedi yere,

Arkasından baltasını biledi.

Dedim “Yoksulluğun ocağı söne”,

Açıldı gözleri atıldı öne.

Dedim “Dur bakalım”, dedi “Ne güne?”

Arkasından baltasını biledi.

Dedim “Amerikan?”, dedi “Onu sil!”

Dedim “Nasıl olur?”, dedi “Böyle bil!”

Dedim “Vatan?”, dedi “Sahipsiz değil!”

Arkasından baltasını biledi.

ERZİNCANLI İMAM SONSUZLUĞA UĞURLANIR

2016 yılında babamın vefatından sonra da vefalı bir baba dostu olan Ahmet Amca ile görüşmelerimiz sürdü. Geçenlerde kızı aradı, Ahmet amcanın Ankara’ya geldiğini, ilerleyen yaşı ve sağlık problemleri dolayısıyla artık Ankara’da kalmasına karar verdiklerini söyledi.  Hemen ziyaretlerine gittim. Üç kızı da yanındaydı. Yaşı 95’i bulmuştu. Zihni eskisi kadar berrak değildi. Beni görünce çok sevindi, yine babamdan hatıralarını anlattı. Her akşam babama bir Fatiha okumadan yatmadığını söyledi. Her zamanki duasını tekrarladı “Allah ……  Hocamdan beni öbür dünyada da ayırmasın”. Biz de içtenlikle “Amin” dedik

PÜLÜMÜR’ÜN YİĞİT EVLADI

Bu vesile ile Ahmet amcama,  Ahmet Öğretmenime, Pülümür’ün bu yiğit evladına sağlık diliyorum. Hayata dair, bizzat yaşayarak bana öğrettiği vefa, dostluk, hakperestlik ve dik duruş gibi meziyetleri dolayısıyla minnetlerimi sunuyorum. Rahmetli babamla olan dostluklarının cennette de sürmesini Rabbimden niyaz ediyorum…

*Ara başlıklar, Pülümür Haber’e aittir. Yazıda, ilgili kişilere ulaşılamadığından, kimlik bilgileri ve bazı görsellere yer verilmemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir