Adsız tasarım (2)

17 Ekim… Öğle saatleri… Bahardan ödünç alınmış bir gün. Sonbahar, ilkbaharın güzel günlerinden birini veresiye almış da olabilir. Mezra köylülerinin gözü kulağı yolda. Bağıra çağıra konuşan yok. Köye sessizlik hakim. Arada bir Ferhat Fırat’ı arayıp köye saat kaçta ulaşabileceklerini soruyorlar. Ferhat Öğretmen, Sansa Boğazı’nda olduklarını bildiriyor. Erzurum Havaalanından yola çıkmışlar. Köylüler, Mezra Köyü İlkokulunun önünde toplanmış, Sakallı Amca’yı bekliyor. Okul, kapandıktan sonra Mezra Köyü Kültür Evine dönüştürülmüş. Kültür Evi, el birliğiyle onarılmış ve donatılmış. Şimdi yolu gözlenen Sakallı Amca da katkı sunmuş bu imeceye. 

15 Ekim’de yaşama gözlerini yuman, ‘Sakallı Amca’ Hüseyin Fırat’ın cenazesi bekleniyor.

Güle oynaya yolcu edilmişti Almanya’ya…

Şimdi hüzünlü bir bekleyiş var köyde…

Pülümür Vadisi sarı, yeşil, mor, kızıl, kahve renkleriyle insanın yüreğini çarpıyor. Pülümür Vadisi’nin büyük aşkı Pülümür Çayı’ndan leylekler havalanıyor. Bir güvercin topluluğu kayalıklara doğru kanat çırpıyor. Gözden kayboluyor güvercinler. Yaprakları sararmış bir meşe ağacının ağırladığı serçeler komşu ağacı ziyaret ediyor. Sincaplar, sararıp solan ormanda daldan dala atlıyor. Ormandan sincap ve kuş sesleri yayılıyor.  Bir kaplumbağa, yoldan ormana karışıyor. Kuşlar, kuruyan yapraklar arasında yiyecek arıyor. Hışırdıyor yapraklar… İrili ufaklı sürüngenler de yaprak hışırtısına omuz veriyor.

Beşiktaş üniformalı bir kartal vadinin üzerinde daireler çiziyor.

Köyde hüzün var. 

Yapraklar dökülüyor birer birer…

Çıplak kalıyor ağaçlar…

Mezra Köyü Mezarlığı, doksan yıllık yaşamına iki sürgün sığdıran konuğunu bağrına basmaya hazırlanıyor. Rüzgârla savrulan yapraklar bir gün önce kazılan toprağa akıyor. Topraktan gelen toprağa dönüyor. Bire bin veren toprak, verdiğini geri alıyor. Toprağın bağrında boy veren ağaçlar yaprak veriyor, yapraklar ve ağaçlar toprak oluyor.

Daha ilkokul çağında, kara vagonla sürgüne gönderilen  Hüseyin Fırat, ikinci ‘sürgün’ yeri olan Almanya’dan memleketine dönüyor. Erzurum plakalı bir araçla getiriliyor köyüne. Kendisini, eşi Mercan ve çocukları yalnız bırakmıyor. Almanya’ya uğurlayan köylüleri karşılıyor onu. Bu onun son yolculuğu olacak. Toprakta, tüm sevdiklerine kavuşacak. Toprağında, sürgünlerden uzak, yakınları ve sevdikleriyle birlikte uyuyacak.  

Mezra köyünden Hüseyin oğlu Hüseyin  Fırat’ı, barbarlığa direnen meşeye birkaç yüz metre uzaklıkta sonsuzluğa uğurluyoruz. 1931 yılında gözlerini dünyaya açmıştı. Henüz yedi yaşındayken, ilkokul yıllarında yani,  sürgünle tanışmıştı. İkizi Beser’le birlikte Çanakkale’de geçti çocukluğu. Beser Fırat Erol, Çanakkale’de kaldı. Hüseyin, memlekete döndü.  Memlekete döndüğünde 17 yaşında bir delikanlıydı.  Memlekette ev bark kalmamıştı. Mezra köyünün on yıllık yalnızlığından geriye sadece bitkiler kalmıştı. Köyde ayakta kalan tek bina bile yoktu. Sıfırdan başladılar yaşama.  Bütün ömrü çalışarak geçti. 1960’larda,  ikinci ‘sürgün’ yılları başlamıştı onun için. Diğer köylüleri gibi o da Almanya’daydı artık. Zor alıştı Almanya’ya. 1970’lerin başında köyde yaptırdığı evde geçirirdi tatillerini. Kardeş acısını tattı. Önce Elif Fırat Şen’i, 2008’de, Savaştepe Öğretmen Okulu mezunu kardeşi Hasan Fırat’ı  kaybetmişti.

Yaklaşık bir yıl önce  Hıdır’ın vedasıyla sıkıştı yüreği.

Hüseyin Fırat’ın ikiz kız kardeşi Beser Fırat Erol, yeğeni Ferhat Fırat ve geliniyle

BABASI HÜSEYİN AĞA HİÇ YAŞAMAMIŞ GİBİ

Mezra Köyü Mezarlığındaki bütün mezar künyelerine bakıyorum. Babası Hüseyin  Ağa’nın adı yok. Sanki hiç yaşamamış gibi.  Hüseyin Ağa, genç yaşta, köylüleriyle birlikte ‘bir iş için’ Pülümür’e doğru yola çıkarılmış, bir daha dönmemişti. Yaklaşık 20 km yürütülmüşlerdi. Dönmemek üzere çıkarılmışlardı yola, dönmediler. Mezra-Pülümür yoluna son bir kez çıktıklarını anlayamayacak kadar masumdular. Ağustos sıcağında, harman vakti, kundakta bebeler ve gözü yaşlı kadınlar bıraktıklarını o karanlık mahzende anladıklarında iş işten geçmişti. Son gecelerini uykusuz geçirdiler. Birer birer çıkarıldılar karanlık odadan. İnsanlık susmuş, kör olmuştu. Tutulmuştu dili insanlığın, sağır olmuştu kulaklar. Duygu olmaktan çıkmıştı vicdan.   Evinden  alınıp götürülen bütün köylüler gibi o da yitip gitmişti.

HASAN FIRAT’IN, PÜLÜMÜR VADİSİ’NDE YANKILANAN SORULARI

Hasan Fırat, mezarı bile olmayan bir babanın oğlu olarak hep acı çekmişti. Kaleme kâğıda sarıldı, cevap aradı sorularına… Acılarını kitaplaştırdı, koca bir kitap yayımladı. Bir köylü, köylüler, durup durduğu yerde evlerinden alınıp götürülüyor ve bir daha geri dönmüyordu! Niçin, evet niçin? Cevapsız kaldı bütün sorular… Onun soruları,  Pülümür Vadisi’nden yükselen çığlıklara karıştı. Bursa’da, 2008 yılında, gözü yaşlı toprağa verildiğinde tüm soruları cevapsız kalmıştı.  

Emine Fırat Kayacan, ağabeyi Hüseyin’in ölümünden iki hafta sonra Pamuokova’da yaşama veda etti

HÜSEYİN’İN İKİZİ BESER’İN KATLANAN ACILARI

Hüseyin Fırat, babası bir daha dönmemek üzere götürüldüğünde ikizi Beser’le birlikte yedi yaşındaydı.  Yaşamının 81 yılını babasız geçirdi.  O, mezarı olmayan bir babanın oğlu olarak kimseye öfke duymadı, kin tutmadı. Yüreğine gizledi acılarını.  Bazı acıların yükü ağırdır, taşıyamaz yürek.

Ölçülüp biçilemeyecek acılardır bunlar.  

Ferhat Ağa torunu, Hüseyin oğlu Hüseyin, altında ezilecek ağır yükü yüreğinde taşırken hep gülümsedi.

Fırat ailesinin büyükleri, Mezra köyünde başlayan yolculuğu ülkenin farklı kentlerinde noktaladı. Onun vedasından on beş gün sonra, 31 Ekim’de, kız kardeşi Emine Fırat Kayacan, Pamukova’da toprağa verildi.   Emine, ağabeyinin vedasından habersizdi. Hüseyin’in ikizi Beser Fırat Erol, kardeşi Emine’nin cenaze töreni için Çanakkale’den Pamukova’ya gelmişti. Beser nine, 88 yıllık ömründe, babasız geçirdiği 81 yıla, ikizi Hüseyin’siz geçen on beş günü de ekledi. Katlanarak büyüdü acılar… İkiz kardeşler, iki ayrı bedende yaşayan tek varlık gibidir. İkizler, birbirinin eli, kolu, gözü, kulağı ve yüreğidir. 88 yıldır birlikte nefes aldığı ikizinden ebediyen ayrılan Beser ninenin acısı, Emine’nin vedasıyla büyümüştür. Son bir yılda art arda veda eden Hıdır, Hüseyin ve Emine, Beser ninenin yüzyıla yaklaşan ömründeki acıları ağırlaştırmıştır.  Bursa Otogarında, Çanakkale’ye giderken, onun sıcak ellerine son bir kez sarılıyorum. Sımsıkı kavrıyor ellerimi. Gözleri, 88 yıllık acıları birkaç saniye içinde özetliyor. Yeğeni Ferhat Fırat’ın kolunda ağır adımlarla ilerliyor. Bazı vedalarla sarsılır insan. Babasından 81 yıl önce koparılan,  Fırat kardeşlerden hayatta kalan biricik varlık Beser nineye el sallarken yüreğim deprem geçiriyor.  

Hüseyin  Ağa’nın, Pülümür Mezra köyünde başlayan sade yaşamı, sistemin müdahalesiyle kesintiye uğramıştır. Yerinde yurdunda mutlu bir yaşam sürdüren Fırat ailesi, sorumlusu olmadığı acılı bir sürece babasını kurban vermiş,  Türkiye’nin dört bir yanına savrulmuştur. Mezra Köyü Mezarlığında sevenlerine kavuşan Hüseyin Fırat, tanımlanması güç acıların kanıtı olarak belleklerde yaşayacaktır.   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir