MUSTAFA PALA, KÖY ENSTİTÜLERİNİN 82. YILINDA “TOPRAĞIN ÇOCUKLARI”NI YAZDI

TOPRAĞIN ÇOCUKLARI

MUSTAFA PALA

Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim atılımı olan Köy Enstitülerini 82. kuruluş yılında, değerbilir yönetmen Ali Adnan Özgür’ün, 2012 yapımı Toprağın Çocukları filmiyle selamlıyoruz. Çağdaş dünyanın eğitim alanında düştüğü her çıkmazda sarıldığı ve sarılacağı, “iş için, iş içinde eğitim” ilkesinin uygulandığı özgün bir eğitim deneyimiydi onlar; bugünün dört duvar arasına sıkışmış sistemine itirazları ve önerileri var!

Cumhuriyet, her şeyden önce, Anadolu topraklarında bir aydınlanma atılımı, bir kültür devrimidir. Bu nitelikteki devrimler, doğaları gereği, hem daha uzun hem daha sancılı bir süreç izler. Anadolu aydınlanmasının kültürel ve sosyal dönüştürücülerinin en önemli ve etkili araçlarından biri, kuşkusuz, Köy Enstitüleri’dir.

1940’ta Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç‘un çabalarıyla 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere kurulan enstitüler, “bozkırı yeşile boyama” merkezleri oldular. Beş yıllık dağılıma göre 58’er hafta Teknik ile Ziraat dersleri ve uygulamaları, 114 hafta Kültür dersleri planlanan toplam 20 enstitüde kapanmaya bırakıldıkları 1945-1946 eğitim öğretim dönemine kadar 522 öğretmen 15 529 öğrenciyle eğitim yaptı. 1950’de birçoğu aydın ve sanatçı olan Köy Enstitüsü kökenli öğretmen sayısı 13 182’ydi.

İş içinde, iş ile ve iş birlikçi öğrenme yöntemine dayalı ve Türkiye’ye özgü bir deneyim olan bu okullar, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Ali Dündar ve Dursun Akçam gibi nice devrimci yazar ve düşünür yetiştirdi.  Bu, Cumhuriyet Devrimi’nin gerici egemenler tarafından bir kere daha önü kesilen ikinci atılımıydı!   

          

Toprağın Çocukları

Ekonomik, tarımsal, sanatsal etkinlikleri ve yaşanan duygu dolu anılarıyla şiirden romana birçok türe konu olan enstitülere, beyaz perde ne yazık ki pek iltifat etmedi. Ta ki 2012’de, babası da Arifiye Köy Enstitüsü mezunu olan Erkan Can’ın Tamer Çeliker’le birlikte yapımcılığını üstlendiği  ve Ali Adnan Özgür‘ün çektiği Toprağın Çocukları filmine kadar.

2 yıllık bir ön hazırlıktan sonra sadece 50.000 liralık bütçe ile 3 haftada kotarılan, tıpkı köy enstitüleri gibi paylaşım, özveri ve fedakârlık kültürünün bir eseri olan film, Ankara’nın Elmadağ ilçesi, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yerleşkesi’nde çekiliyor. 14 Eylül 2012’de 55 kopya ile vizyona giren Toprağın Çocukları, ne yazık ki sadece 60 bin seyirciye ulaşabiliyor. Film 49. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde popülizme düşmeyen bir değerbilirlikle Jüri Özel Ödülü’ne layık görülüyor.

Film, yönetmen Ali Adnan Özgür’ün ilk uzun metrajı; senaryo ise Dilşah Özdinç’in kaleminden çıkma. Enstitülerdeki işleyişe ve ilişkilere teğet geçen, daha çok onların kapatılmasına odaklanan Toprağın Çocukları, önce belgesel olarak düşünülmüş. Ancak yine de içine duyarlı bir aşk öyküsü yerleştirildiği, oldukça etkili, dramatik giriş ve çıkış sahneleri eklendiği halde yakasını yer yer belgesel türün kurgusundan kurtaramıyor. Bunda diyaloglardaki didaktik eda ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un (Bahtiyar Engin) dış sesle verilen tiratları yanında, filmin karakter yaratma değil, “tip”leştirme eğilimi de etkili oluyor.

Köy Enstitülü öğrenciler müzik eğitiminde (Fotoğraf: Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği)

Film, çevreye sıtma hastalığı yaydığı düşünülen çingenelerin yaşadığı kampa saldıran, Hitler hayranı karakol komutanı Necip’in (Bertan Dirikolu) desteklediği ırkçıların katliam sahnesiyle açılıyor ve katliamdan kurtulan iki çingeneye bölgenin köy enstitüsünün sahip çıkması, onları saklaması, yükselen Alman faşizminin tetiklediği ırkçı eğilimlerin “Enstitülerde komünist yetiştiriliyor.” gerekçesini güçlendirmesi ve günden güne artan saldırganlıkları üzerinde ilerliyor. Komutanın Enstitü Müdürü Kemal Öğretmen’i (Erkan Can) gözaltına alması, öğretmenin yargılanması; sonunda suçsuzluğunun kanıtlanması da Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına engel olamıyor.  

Olamıyor; çünkü bu okulların büyük bir “günah”ı daha var: Karma eğitim! Dersliklerde kızlı erkekli ders yapılıyor, kızlı erkekli sohbetler ediliyor; memleket, hatta dünya meseleleri tartışılıyor yerleşkede! Bu nedenle bir başka trajediyi, çıkış sahnesi katliamını “hak ediyor” enstitü! Tıpkı girişteki ağır çekimli bir sahne gibi.  İşte bu simetri, sinema sanatı adına öyküde etkileyici bir bütünlük meydana getiriyor.

Film, enstitülerin eğitim metotları üzerinde pek durmasa da enstitülü öğrencilerin, her günün rutinleri olan sabah jimnastiği, halk oyunları, hafta sonları eğlentilerinde müzik, gösteri ve piyesleriyle birleştirdikleri haftalık 22 saat kültür ve 22 saat ziraat/teknik ders ve çalışmalarıyla bütünlükçü bir eğitim yaklaşımının sağlıklı örneklerini es geçmiyor. Toprağın Çocukları, derslerin teorik bölümlerinin sınıflarda, pratik bölümlerinin bahçede, tarlada ve atölyede yapıldığı; enstitülerin kitapça zengin kütüphanelerinde, Türk ve dünya klasiklerinin okunduğu; sanat etkinliklerinin eğitim sürecinde önemli bir yer tuttuğu gibi yan iletilerle bugünün sanat ve üretimden uzak eğitimine de önerilerde bulunuyor.

Köy Enstitüleri’nin “bozkırı yeşile boyamak”ve “köylüyü milletin efendisi yapmak” misyonunun, 3000 yıl önce yaşamış olan Çinli ozan Kuan-Tzu’nun dizelerindeki iletiyle gösterdiği benzerlik, kültür devrimlerinin gelenekle olan ilişkisini de açıklıyor: Halkçı, aydınlanmacı, dönüştürücü kültürlerin sürekliliği…

“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın,
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.

Bir kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.

Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,
Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı.”

Toprağın Çocukları, enstitülerin bu halkçı, aydınlanmacı, dönüştürücü işlevleriyle toprak egemenliğinden güç alan feodal değerlerin çatışmasını içten ve özverili bir oyunculukla anlatan iyi niyetli bir yapım. Suzan Kardeş’in canlandırdığı Melek karakterini ve söylediği şarkıları mutlulukla anmamız gerekiyor, Kardeş Türküler’in müziklerinin filmin dramatik yapısına katkılarını unutmadan tabi.

Halkın, aydınlanmacı bir kültür sürekliliğini bilmeye ve anlamaya gereksinimi var. Arkası mutlaka gelmeli, bir öncekini aşarak!

Kaynak: https://mustafapala.blog/2022/04/15/topragin-cocuklari/#comment-936

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir